Olay'da BBC'den alıntı olarak okudum Birleşik Krallık’ta ehliyetler dijital ortama taşınıyormuş. Bu haber durduk yere gülümsetti. Sizi de gülümsetecek olan 10 yıl önce kaleme aldığım  "Ehliyetimle vedalaşırken" hikayemi tekrar paylaşmak istiyorum. 

1998’in ilk aylarıydı. İstanbul’da henüz büyük deprem olmamış, Anayasa kitabı fırlatılmamış ve binlerce basın emekçisini işsiz bırakacak ekonomide kriz patlamamıştı… Londra’dan 14 yıl sonra İstanbul’a dönmüş, “Kuşlar böcekler ne güzel… Gökyüzü ne kadar mavi Maşşallah… Türkülerin bile havası farklı valla… Rakının bile İstanbul’da tadı bambaşka” havalarındaydım…

İstanbul’da Hürriyet Ekonomi Servisi’nde işe başlamış, yavaş yavaş memlekete uyum sağlamaya çalışıyordum. İlk yaptığım işlerden biri de Türkiye’de ehliyet almaktı. Bunun için İngiltere’den aldığım A4 kağıdına arkalı önlü basılı olup dörde katlanmış ve o dönemde devletin vatandaşına güveninden dolayı fotoğrafsız olan ehliyetin Türkçesini noterden tastikletip, Gayrettepe’deki Trafik Şubesi’ne başvurmuştum…

İlgili şubedeki polis memuru, plastikle kaplanmış fotoğraflı yeni ehliyeti verdi vermesine ama birden görüş değiştirdi…

– Hele sen şu yeni ehliyetini bana bi geri ver bakim…
– Neden? N’oldu ki?
– Ver hele bi…

Ehliyete daha doya doya bakamadan geri verdim…

– Şimde de şu İngiliz ehliyetini de uzat bakalım…
– O da niye?
– Çünkü yeni ehliyet alanın, eskisini iptal ediyoruz…
– Ama bu Türkiye’den alınmış değil ki. Hem ben onu Londra’ya gittiğimde kullanacağım…
– Yok öyle şey! Burada yasa “yeni ehliyet verirken, eskisini iptal et” diyor.
– Sanırım o Türkiye’den alınan ve artık gerekliliği kalmayan eski ehliyetler için olmalı. Bu ehliyet yabancı. İptal edilmesi saçma.
– Hop hooop! Eğer sen şimdi bu yeni ehliyeti almak istiyorsan, kuzu kuzu o İngilizi vereceksin, ben de paşa paşa iptal edeceğim…

Mimiklerimi oynatmadan “Le havle vela kuvvete” diye iç geçirmeyi başardıktan sonra İngiltere ehliyetini uzattım. Bizimkisi katlı sayfaları bi güzel açtı ve her katına Türkçe kırmızı “İptal edildi” mührünü aşkla şevkle vurdu. Bununla da yetinmedi, ehliyeti katladı ve zımbayla her köşesinden de bir güzel deldi. Sonra da iki ehliyeti, kendisini şaşkın şaşkın izleyen bana uzattı…

– Hayırlı olsun!
– Allah razı olsun…

İçimden “Hoşgeldin Türkiye’ye” diye de geçirdim hani. Aynasızın yaptığı, İstanbul’da 3 yıl içinde yaşayacağım 3 milyon geri zekalılığın ilk ipuçuymuş meğer. Nereden bileceksin. Ben hâlâ “kuşlar böcekler” havasındaydım…

Gün geldi, kırmızı mühürlü ve delik ehliyetle Londra’ya geri döndüm. Polis, sıradan trafik kontrolunda ehliyet sordu. Yanımda olmayınca da en yakın karakola “Götür, göster” dedi. Tottenham Karakolu’nda polis, masada mahsun mahsun duran ehliyetteki o ruj lekesi gibi mühürü farketti. Okumaya çalıştı. Anlamadı, “Bu nedir yahu?” diye sormadan da edemedi zağar. Anlatsam anlamayacak, üstelik işler de karışacak. “Bilmiyorum” diye geçiştirdim… Şüphelendi… Ehliyeti bir güzel inceledi, “Yahu bunun her tarafı da delik deşik” dedi… “Valla bilmiyorum, ben safım” dercesine omuzlarımı kaldırıp, kollarımı açtım… Polis dudağını bir öyle büzdü, bir de böyle… Sonra bir şey demeden işlemini yaptı ve o “özel ehliyeti” iade etti.

Türkiye’den bana salaklık yadigarıydı ehliyetteki o mühürler ve katları açılınca birden çoğalıveren o delikler. Şimdi o ehliyetle vedalaşıp sarı zarfın içine koydum. Yanında da yeni “fotoğraflı kart ehliyet” için başvuru formu ve çek var. Eminim ki ehliyet kurumu DVLA görevlileri de o kırmızı mührü ve delikleri görünce dumura uğrayacaklar ama ne yapalım, biz Murtazası bol bir ülkeden geliyoruz… DVLA’dekiler de Tottenham Karakolu’ndaki polis gibi herşeyi anlamaya çalışmasın, idare etsinler gözünü sevim…