Prof. Dr. Hasan Güngör
Ekonomik açıdan 2024 misliyle zor bir yıl oldu. Bir önceki yıldan devralınan "enflasyonla mücadele" mottosu ile yıla hızlı bir giriş yapılarak, yeni yıldan birçok beklenti sıralandı ve ekonomiyle ilgili iddialar peşi sıra geldi. Ancak, enflasyonla mücadelede elindeki araçları son derece sınırlı olan KKTC Hükümeti, locaya yerleşti ve Türkiye bürokrasisinin muhtemel başarı hikayesini izlemeye koyuldu. Ne var ki, Türkiye’den gelen haberler pek iç açıcı olmadı. Öncelikle, enflasyon ile ilgili yapılan hiçbir tahmin tutmadı; enflasyon neredeyse her ay beklenenden daha yüksek gerçekleşti ve Türkiye'deki enflasyonun %50’ye yakın bir düzeyde 2024’ü tamamlayacağı görülüyor.
KKTC’deki enflasyon ise Kasım ayında %0.78 olarak gerçekleşti ve son 34 aylık sürede (Mart 2021’den bu yana) %59.88 ile ilk kez %60’ın altına düştü. Ancak bu oranın burada kalıp kalamayacağını Aralık ayı enflasyonu belirleyecektir. Dolayısıyla, 2024’ü %60’ın biraz üzerinde bir enflasyon oranıyla kapatıyor olabiliriz.
Memlekette iki küçük ölçekli kriz yaşandı ve atlatıldı. Ancak, atlatılırken devletin kullandığı modeller bu krizlerin vatandaşa yüklediği maliyetler üzerinde belirleyici oldu. İlki, Nisan ayındaki kuzu eti kriziydi. Hükümet, bu krize tavan fiyat uygulamasıyla çözüm bulduğunu sandı. Ancak bulunan çözüm ekonomik ve sosyal olmaktan çok uzaktı. Tavan fiyat uygulamasının kaçınılmaz sonuçları, bazı kesimlerin ucuz fiyata daha fazla tüketim yapmasına olanak sağlarken, diğerlerinin düşük fiyata rağmen halen ürün bulamaması olarak karşımıza çıkmaktadır. Dolayısıyla bu tip uygulamalar sosyal adaleti sağlamaktan uzak yöntemlerdir.
Ekonomide günü kurtarmak için yapılan her şey, yarını kaybetmekle eşdeğerdir ve bu da orta ve uzun vadede başka bedeller ödetir. İkinci kriz ise Ekim ayındaki patates kriziydi ki buna bulunan çözüm nispeten daha az maliyetliydi. Arzı artırmak için Türkiye’den patates ithal edilerek sorun giderilmeye çalışılmıştır. Ancak bu konuda da sorunun esasına eğilmek yerine günü kurtarmaya yönelinmiştir.
Peki, bu fazla büyük olmayan krizler neden ortaya çıkmıştır? Ekonomide temel teşkil eden herhangi bir varlığın fiyatını bozduğunuz zaman, sistem içerisindeki diğer tüm fiyatları da bozmuş oluyorsunuz. Türk Lirası’nın değeri, dört yıldan uzun süredir, ancak özellikle son üç yıldır olması gereken yerde değildir. Bunun diğer anlamı da dövizin fiyatının olması gereken yerde olmadığından ibarettir. Bir başka şekilde ifade edecek olursak, piyasa sisteminde var olan hiçbir mal veya hizmetin fiyatı olması gerektiği yerde değildir. Fiyat olması gerektiği yerde değilse, zaman zaman arz veya talep şoklarının oluşması kaçınılmazdır.
Bu nedenle 2024’te kuzu eti ve patateste kriz yaşadık; 2025 yılında ise "Allah kerim" diyebiliriz.
2024 boyunca, KKTC’deki enflasyonun neden kaynaklandığı konusu, Kıbrıs Türk Ticaret Odası tarafından enine boyuna asgari ücrete bağlanarak tartışıldı. Ticaret Odası, asgari ücretteki artışların enflasyona neden olduğu tezini savundu. Ancak bu alanda yapılan çalışmalar, KKTC’de asgari ücretin enflasyona sebep olmadığını göstermektedir (Bkz. Engin Kara, 29 Eylül 2024 tarihli sosyal medya paylaşımı).
Kıbrıs Türk Sanayi Odası ile Kıbrıs Türk Esnaf ve Zanaatkarlar Odası da birlikte bir ilke imza atarak sokakta, yaşanan enflasyonun ve kötüleşen ekonomik koşulların üretimi tüketme noktasına getirdiğini savundular. Tarihimizde ilk kez sermaye sahiplerinin de yaşanan ekonomik sorunlara organize bir şekilde tepki verip sokağa indiğine şahit olduk.
TC-KKTC mali ilişkileri açısından da 2024 KKTC için pek parlak geçmedi. 2024 bütçesinde yer alan ve TC’den geleceği varsayılan yardım, yatırım ve hibe/krediler konusundaki performans son derece zayıf kaldı. 2010-2024 yılları arasındaki dönemde TC’den KKTC’ye aktarılması bütçelenmiş olan hibe ve kredilerin gerçekleşme oranları neredeyse sürekli düşmüş; 2010’da bu oran %30 civarındayken, 2024’te yaklaşık %12 oranına gerilemiştir (Bkz. Yenidüzen, 28 Kasım 2024, Ekonomi Yazıları, Erkan Okandan).
Kısacası, 2024 ekonomik açıdan hem emeğin hem de sermayenin mutsuz ve şikayetçi olduğu bir yıl olmuştur.
Peki, 2025 ne kadar farklı bir yıl olacak?
2025 muhtemelen 2024’ten daha zor bir yıl olacak gibi görünüyor. Türkiye’nin 2025 ekonomi planı, sıkı para politikasının devam edeceğini ve buna sıkı maliye politikasının da ekleneceğini işaret ediyor. 2024 yılında yeterince başarılı olamayan enflasyonla mücadeleye, 2025’te her iki koldan girişileceği belirtiliyor. Takriben %50 civarında bir enflasyon oranı ile 2025’e girecek olan Türkiye’de, kamu sektöründe çok ciddi kemer sıkma politikaları olacağı ifade ediliyor. Bunun ne kadar başarılabileceğini hep birlikte göreceğiz, çünkü 2024 bu anlamda neredeyse hiçbir şeyin yapılmadığı bir yıl oldu.
TC Merkez Bankası’nın 2024 yılında rezerv biriktirme konusunda rekor üstüne rekor kırmış olması, 2025 yılında döviz kurlarında istenilen seviyenin tutulması ve oynaklığın baskılanması konusunda çok daha rahat olabileceğini gösteriyor. Faiz tarafında ise beklenti, Ocak ayı ile birlikte faizlerin yönünün aşağıya çevrilerek faiz indirimine gidilmesi yönünde. Ancak ben bu tarihi faiz indirimi için yine de çok erken buluyorum. Faiz ve enflasyon arasındaki farkın, faizin lehine iyice açılmasını beklemeden yapılacak bir faiz indirimi, bugüne kadar zar zor oluşturulmuş olumlu beklentileri bozma riski içermektedir. Eğer faizi indirip enflasyonu düşüremezlerse, bu Türkiye’yi hızlı bir şekilde TCMB’deki rezervlerini tüketip ciddi bir kur krizinin eşiğine getirebilir.
Geçtiğimiz hafta Suriye’de başlayan değişimin Türkiye’nin jeopolitiğine nasıl bir katkı yapacağını söylemek için henüz erken.
Dolayısıyla 2025, KKTC açısından ele alındığında, hükümetin sadece maaş ödediği, döviz kurlarının çoğunlukla yatay seyredeceği, Türk Lirası getirilerinin halen yüksek ve cazip olduğu, enflasyonun aşağı yönlü olmakla birlikte yıllık bazda %35’in altına düşmeyeceği bir yıl olacağını öngörüyorum. Kamu bütçe büyüklükleri, 2025 yılında KKTC için iyi bir haber barındırmamaktadır. Yükseköğrenimdeki yabancı öğrenci sıkıntısı kendini mali olarak küçülme şeklinde gösterecektir. Zira Türkiye’den gelen öğrenci profilinin harcama kapasitesi, diğer öğrenci profillerine göre daha düşüktür. Perakende sektörü Güney Kıbrıs ile rekabet etmeye devam edecek ve 2024 yılında sıkça dile getirilen “ekonominin güneye kaydığı” söylemi, 2025 yılında Euro kurunun göreceli olarak yatay seyretmesi neticesinde iyice yükselecektir.
Fiziki olarak oldukça yıpranmış durumda olan KKTC’nin (neredeyse tüm kamu altyapısı), bu durumdan kurtulmasına yönelik sıkıntılar devam edecektir. Hem bu alanda hem de inşaat alanında Suriye’nin yeniden imar edilmesinden pay elde etmek isteyen Türk inşaat şirketleri ve iş gücü, şartlar oluşursa Suriye’nin imarına dahil olacak ve KKTC’deki mevcudiyetini azaltarak fiyatların yükselmesine neden olacaktır. Hatta bu durum, Türkiye’deki Suriyeli nüfusun nasıl hareket edeceğine bağlı olarak buradaki nüfus yapısı üzerinde de olumlu sonuçlar doğurabilme potansiyeline sahiptir.
2025’in hepimize sağlık, huzur ve mutluluk getirmesini diliyorum… Görüşmek üzere! 😊