Bireysel direniş tam manasıyla yerinde ama bu direniş dediğimiz şeyin toplumsal olan versiyonunun yerinde yeler esiyor.

Bugün 1 Ağustos Toplumsal Direniş Bayramı... Ama bu toplum ne yazık ki toplumsal olarak direnmeyi bırakalı epey oldu.

Bireysel direniş tam manasıyla yerinde ama bu direniş dediğimiz şeyin toplumsal olan versiyonunun yerinde yeler esiyor.

Gemisini kurtaran kaptan bencilliğinin artık hüküm sürdüğü ülkemizde nereyi tutarsak elimizde kalıyor ne yazık ki.

Çünkü, “Ben memur olayım da gerisinin bir önemi yok. Sonra ben amir olayım da gerisinin önemi yok. Hemen akabinde ben müdür olayım da bu işi becersem de becermesem de, topluma bir faydam dokunsa da dokunmasa da, dolgun maaşı alayım gerisinin bir önemi yok” anlayışı hakim. Müdür olan gözünü daha da yükseklere dikiyor. “Müsteşar olayım, me var yani olanlar benden daha mı iyiydi?” sorusu bu talebi meşru kılınca iş siyasi bakıya dönüşüyor ve ülkeyi yönetenler bunlardan daha az liyakat sahibi olduğu için müsteşarlar da günümüzde “Ben artık müsteşarım gerisinin bir önemi yok” deyiveriyorlar.

Siyasette durum farklı değil. Vekil olan Bakan, Bakan olan Başbakan, Başbakan olan Cumhurbaşkanı olmayı kendinde hak görüyor, haddi sanıyor.

Bugünü tarif etmiyorum. Tarif ettiklerimi bugünün siyasetçileri ile sınırlı sanmayın. ‘Toplumsal Direnişin, Toplumsal Versiyonu’ ortadan kalktıktan sonraki durumu anlatıyorum.

Toplumun bir olduğu, sağcısının solcusunun aynı mevzide filtresiz sigarayı dudaktan dudağa dolaştırdığı günlerde düşünülen bu bayram, bugün artık ne yazık ki manasını yitirdi.

Baksanıza bütün siyasi zevat, 1 Ağustos Toplumsal Direniş Bayramı mesajı yayınlamışlar. Tek tek... “Bugünlere kolay gelmedik kıymetini bilelim” edasıyla yazılan ve medyaya servis edilen mesajları okudukça, ailesinde şehit olan, kayıp yakını sayılan birisi olarak ağzım dolu dolu küfür etmek istiyorum. Kendi dünyamda ediyorum da.

Bu insanlar sizin sefanız için mi direndi sanıyorsunuz. “Siz servet edinesiniz ve onların torunları da göç yollarında per perişan olsun diye mi direndiler? Sayısız apartmanlarınız olsun diye mi? Hesaplarınız şişsin diye mi?” diye sorasım var soramıyorum.

Başka soru...

Biz bu toplumsal direnişi kime karşı yaptık? Bizi yerimizden yurdumuzdan etmeyi, canımıza kıymayı hedef edinmiş Rumlara karşı yapmadık mı? Yanlış mı biliyorum?

Peki, protein ihtiyacımızı gidermek için bizi Güney Kıbrıs’taki normal fiyatlı ete ve tarihi geçmeye yakın olmayan peynire muhtaç edenler bu direnişin neresindedir?

Canımıza kastettiler dedik. Peki bizi Kıb-Tek bacasından çıkan dumanla zehirleyenler, canımıza kastetmiyorlar mı?

Yerimiz yurdumuzdan etmeye çalışanlar dedik.

Yurt dışına gidip de geri gelen gençlerin sayısına bir bakın. Papazın, bilet pasaport ve para vererek gönderdiklerinden misli misli fazla sayıdaki çocuğumuz artık aramızda yok.  Toplumsal direnişin sadece kendileri için olduğunu zannedenler bu mesajları yayınlarken bunu hesaba katıyorlar mı? 

Toplumsal Direniş; artık tarihimizde anılması gereken güzel ve doğru bir dönemin tarif edildiği bir ifade. Ama o toplumsal direniş ruhunu öldürenler, bu toplumu sömürdükleri sürece de o toplumsal direnişin toplumsal versiyonu ne yazık ki artık yok!

O güzel insanları, o güzel ruhu canlı tutmak için bugünü elbette her 1 Ağustos’ta anacağız. Ama bu insanların neden direndiğini ve ortaya neyin çıktığını da göreceğiz.

Çünkü toplumsal direnişin, toplumsal versiyonu artık yok!