Bu konuda açıklama yapmak kınana metinleri yayınlamaktan ötesine gidemeyen Cumhurbaşkanlığı’nın göstermelik toplantılarından

Bilenler bilir, en çok da kendisi bilir... Kudret Özersay’ın en başta gelen kritiklerinden biriyim ama bu sefer sağlam bir alkışı hak etti.

Nereden icap etti diye sormayın. Anlatacağım... Mülkiyet meselesi ile ilgili bir videosunu izledim.

Bir durum bu kadar güzel anlatılamazdı. Kudret Hoca aslında devletin her unsurunun, her memurunun, her hukukçusunun, her siyasetçisinin, her diplomatının kullanması gereken ve her platformda tekrarlanası bir argümanın çerçevesini ortaya koydu.

Dün Toplumsal Direniş Bayramı’nı kutladık ya, aslında toplumsal direniş böyle olur.

Gazze ve Ukrayna’yı hesaba katmazsak, dünyada savaşlar ağırlıklı olarak ekonomik varlıkları ve mali olanakları çökertmek maksatlı yapılır. Hukuk dediğimiz ve aslında güçlü devletlerin bekası için yaratılan, onların kullanımına geçen enstrümanların silaha dönüştürülmesi ile yürütülen bu savaşlar günümüzde çoktur.

Peki dünya bir şekilde Rumların sürekli mülkiyet ile ilgili hukuki başvurularından sıkıldığı için bize kurdurduğu Taşınmaz Mal Komisyonu da aynen bu bağlamda bir hukuki enstrümandır ve meşrudur. Bize yapılan bu saldırıyı karşılamak ve Kudret Özersay’ın ortaya koyduğu argümanları kullanmak için silahımız var ama kimse kullanmayı akıl edemiyor ne yazık ki.

Ne diyor Kudret Özersay?

Özetle; Kıbrıs Cumhuriyeti, uluslararası hukukun iç hukuk yolu olarak tanıdığı Taşınmaz Mal Komisyonu’nun by pass edilerek uluslararası ya da yerel tutuklama varakaları ile KKTC’nin ekonomik unsurlarını terörize ediyor oluşunun, uluslararası hukuk ihlali olduğunu ifade ediyor. Doğru söylüyor. Bu konuda başta Cumhurbaşkanlığı ve Dışişleri Bakanlığı’nın ıvır zıvır işleri bırakıp buna asılması gerektiğini ima ediyor.   

Bu konuda açıklama yapmak kınana metinleri yayınlamaktan ötesine gidemeyen Cumhurbaşkanlığı’nın göstermelik toplantılarından ne çıktığını da bilmek isteriz doğrusu. Müteahhitler Birliği’nin asıl uğraşması gereken ve belki de tam teşekküllü bir hukuki savaşı finanse etmesi gerekirken, bugünlerde meşgul olmak durumunda kaldığı konular bambaşka.

Hoca diyor ki; açılan davaların asıl mal sahibinin rızası alınmadan mülkiyet üzerinde yapılan işlemler olduğunu anlatıyor ve Kıbrıslı Türklerin Güney Kıbrıs’ta bıraktıkları mallar üzerinde, kiralama, istimlak dahil, Kıbrıslı Türklerin rızası alınmadan yapılan işlemler olduğunu anımsatıyor. “Kuzey’e geçen Rumları da biz mi tutuklayalım şimdi?” diye soruyor ve bunun kimseye yararı olmayacağını uluslararası alanda anlatmamız gerektiğini ifade ediyor.

Aslında söylediklerinin özünde ellerimizin üzerinde oturup beklemek durumunda olmadığımız, şu anda yaşananlara karşı hukukun tamamen aleyhimizde olmadığını, Rum tarafının İnsan hakları Mahkemesi kararlarının hilafında işler yaptığını anlattı. Hatta anlatabilsek, anlatmayı becerebilsek, hukuki anlamda bu sorunun çözümü bağlamında bizim pozisyonumuzun Rumlara oranla daha olumlu olduğunu, en azından bizim mülkiyet bağlamında mağdur olduğunu düşünen Rumların başvuracakları ve mağduriyetlerinin giderilmesini sağlayabilecekleri TMK adlı bir mekanizmaya sahip olduğumuzu, Kıbrıslı Türklerin mağduriyeti ile ilgili güneyde bir enstrümanın olmadığını anlattı uzun uzun.

Bence Kudret Özersay, bir yolsuzluk aktivisti gibi iç meselelerle değil, yıldız olduğu bu gibi işlerle daha fazla meşgul olmalı. Hem uluslararası alana mesajlar daha doğru gider, hem de asıl konuşması gerekenler, ne konuşacaklarını öğrenir. Hem bize de alkışlayacak bir şey çıkar.