Biraz Klasik Liberalizm’in ana sloganı sayılan; ‘Laissez Faire, Laisezz Passer’, yani; ‘Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler’, der gibi oldu
Biraz Klasik Liberalizm’in ana sloganı sayılan; ‘Laissez Faire, Laisezz Passer’, yani; ‘Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler’, der gibi oldu ama konumuz o değil.
Siyaset bilimi konusundaki engin bilgimi ve Fransızca’ya son derece hakim olduğum ile ilgili, gerçeklikten son derece uzak havayı attıktan sonra, asıl konumuza geçelim...
Buse Savaşkan, ambargolar altında bir ülkede doğup büyümüş genç bir sporcumuzdur. Üstüne üstlük bu kızcağız ambargolar altındaki ülkenin, sürekli verilecek diye çivi çakılmayan, zaman zaman varlığı unutulan bir bölgenin de çocuğudur. Yani çifte ambargo! Biri dünyadan, diğeri bizden…
Buse Savaşkan, savaşa savaşa kendini yetiştirmiş. Öğretmenleri, antrenörleri destek olmuş ve birçok derece sonrası Paris 2024 Olimpiyat Oyunları’nda yarışmış, hatta finale kalmış. Çocuk bizim... Eleme atlayışlarında, gurur ve mutluluktan gözleri dolmayan Kıbrıslı Türk insan değil, onlar da bu yazıyı okumasınlar zaten.
Öncesinde başladık, “Neden Türkiye Milli Takımı’nda? Neden KKTC bayrağı altında değil?” tartışmalarına... Bir kısım, “Çözüm olmazsa olmaz”, diğeri “Ne var Türkiye’den iyi takım mı bulacaktı? Gidip Kıbrıs Cumhuriyeti takımına mı yarışsındı” diye konuşmalar yaptı. Tartışma devam etti...
Sanki bir Kıbrıslı Türk, Britanya ya da Avustralya Milli Takımlarında yarışsa daha az heyecanlanacakmışız gibi.
Efendim Elena Kulichenko da Rus ama Kıbrıs Cumhuriyeti bayrağı altına yarışıyor falan...
Final günü geldi çattı... Kızımız, elinden geleni yaptı ve bizleri gururlandırdı.
Peki sosyal medya manyakları... Her birinin yazacak, her birinin söyleyecek bir şeyi vardı.
Kıbrıs Cumhuriyeti Bayrağı ile Türk Bayrağı yan yana tribüne asılmış olması zaten, siyasi histeriyi tetiklemeye yetti. Sanki Kıbrıs sorununun spor üzerindeki etkisini kimse bilmiyormuş gibi başladılar. Yahu bu kız bilmiyor mu siyasi nedenlerden dolayı bu işlerin zorluğunu? Biliyordu çünkü biz lafazanlık yaparken, Buse sanki ilk kez karşılaşmışız ve sosyal medyada bahsetmek zorunda hissettiğimiz o zorlukları aşarak Paris Olimpiyatları’na katıldı.
Yani sizin uzman görüşünüze pek ihtiyacı yok.
Şimdi ben sporla uğraşan bir genç olsam şöyle düşünürüm...
Başarılı olursam ambargolar altındaki ülkemde nereye kadar gidebilirim? Çok çalışsam, ailem bana çok pahalı olan malzeme desteği sağlasa, Çilem Esenyel Özteknik gibi fedakar bir öğretmenim olsa ve beni okul saatleri dışında da çalıştırıp bir noktaya getirse... Sonra ailemin desteği ile başka antrenörlerle de çalışsam... Ömür boyu bu işi yapamayacağımı bile bile, derslerimi, akademik eğitimimi ihmal etsem... Sonra iş bir milli takım düzeyine gelse... Karar vermek zorunda kalsam... Kıbrıs Cumhuriyeti Milli Takımı mı, Türkiye Milli Takımı mı? Güney Kıbrıs’ı seçsem vatan haini, Türkiye’yi seçsem ‘Kıbrıslı değil’, ya da ‘çözüm istemez’ imaları.
Yaratılan hava bu maalesef. Sosyal medya zehrinden verdiğiniz duygu bu.
O yüzden herkes bir zahmet siyasi yorumlarını kendine saklasın. Herkes neyin ne olduğunu biliyor, size pek ihtiyaç yok. Paranız varsa bu gençlere sponsor olun, paranız yoksa da cesaretlendirin. Buse daha ileriye gitsin, hangi bayrak altında yarıştığına bakmaksızın yeni Buselerimiz olsun.
Bir başka ifadeyle bırakınız koşsun bırakınız atlasınlar.