“Tavuk mu yumurtadan çıkar yoksa yumurta mı tavuktan?” diye insanlık kadar eski bir çıkmazımız var ya, KKTC’deki hayat pahalılığı da tavuk ve yumurta meselesine benziyor.

Maaşları artıralım çünkü hayat pahalı oldu. Sonra maaşlar arttığı için ürünler pahalılaştı. Ürünler pahalılaştı, haydi alım gücünü korumak için maaşları arttıralım. Hooop... Maaşlar arttı personel giderleri yükseldi. Bunu ürün fiyatlarına yansıtmak lazım. Yansıttık. E alım gücü düştü maaşları yükseltelim.

Bu böyle gider.

‘Tavuk mu yumurtadan, yumurta mı tavuktan’ tartışmasına, ‘KKTC’de hayat pahalılığını maaşlar mı yükseltir; yoksa maaşları hayat pahalılığı mı yükseltir?’ çıkmazı içinde debelenip duruyoruz resmen.

Ulaştırma Bakanı ve Yeniden Doğuş Partisi Genel Başkanı Erhan Arıklı, sebze ve meyve ithalatını, fiyatları düşürmek adına gerekirse serbest bırakacaklarını söyledi. Antalya’daki domates fiyatlarına da işaret etti.

Aslında kamuoyu alkışı almak adına müthiş bir hareket. Erhan Hoca bu konularda zaten efsane. Öyle bir hava yaratıyor ki, Antalya Hali’ndeki domatesi ithal etmemiz durumunda, Antalya’daki fiyat aynen KKTC’deki markette de geçerli olacak. Atıyorum; domates Antalya’da 12 TL ise, Lefkoşa’da Kiler Market’te de 12 TL olacak.

Halbuki Antalya’da 12TL olarak başlayan yolcuğunda, taşımacılık, işçilik, birkaç tane araç karı, KKTC makamlarının talep ettiği fonlar, KDV’ler gümrükler de eklenince astarı yüzünden pahalıya gelmez mi? Yurttaş yine domatesi Antalya fiyatıyla yiyemeyecek, ama bu arada bir iki tüccar biraz daha fazla para kazanacak. Geçelim.

Bugün Tarım ve Doğal Kaynaklar Bakanı Hüseyin Çavuş Kanal T’deydi. Ferda Ekinci’nin sorularını yanıtlarken, resmi hayat pahalılığının belirlendiği sepetteki ürün ağırlığında tarım ürünlerinin yüzde 10’u aşmadığını anlattı.

Yani, öyle sebze meyve ithalatı ile ucuza sebze meyve elde edilemeyeceği gibi, edilse bile hayat pahalılığı sepetine etkisinin son derece düşük olduğunu görüyoruz.

Alın size bir çıkmaz daha.

Ekonominin Güney Kıbrıs’a kaydığını anlatıyor herkes.

Bunun bir gerçek olduğunu, restoranlarımızda, marketlerimizde ve yollarımızdaki Rumların dramatik bir şekilde eksilmesinden görüyoruz zaten. Öte yandan Güney Kıbrıs’taki restoranlarda ve marketlerde daha fazla Türkçe konuşanların bulunduğu ve park yerlerindeki KKTC plakalı araçların fazlalaşmasından anlıyoruz.

İnsanlar aptal değil ki...

Bir zamanlar Başbakan olan Ersan Saner, “Ayşe Teyze nereden alış veriş yapıyorsa oradan yapın” gibi bir şey söylemişti. Aslında, tüketicinin neresi işine geliyorsa ona yöneleceğini ifade etmişti. Ayşe Teyze Rum tarafına gidiyor artık ne haber?

Ekonomiden anlamam.

Ama eğer bir ülkede dönen para, içeride değil de başka bir ülkede harcanırsa ve bu hızlı bir şekilde artarsa, müşterisini başka ülkeye kaptıran tüccarın sıkıntıya gireceğini bilirim.

Alın size bir çıkmaz daha.

KKTC’li ticaret erbabının, maliyetlerini düşürüp, ekonomin kaydığı Güney Kıbrıs ile rekabet etmesi lazım. Bunun için ne yapacak, çalışanlarını azaltacak. Alın size işsizlik. Alın size para kazanamadığı için harcama yapamayacak olan önemli bir kesim. Bu da yeni bir müşteri kaybı demek.

Bunun gibi onlarca ‘Tavuk mu yumurtadan, yumurta mı tavuktan’ meselesine benzer durumlar anlatabilirim yarım ekonomi bilgim ile.

Şimdi artık ülkenin ekonomik aklı konumundaki Ekonomi Bakanı’nın hayattan bezmişliğini ve siyasi küskünlüğünü bir yana bırakıp, Başbakan ile de konuştuktan sonra tamam mı devam mı kararını vermesi lazım. Liyakatli bir müsteşar ataması ve bu işleri benim gibi cebindeki parayı yönetemeyecek kadar ekonomi bilgisi sınırlı olanlara bırakmaması lazım.