Bu bozuk dünya düzenine karşı çıkmak mücadele etmek yerine maalesef boyun bükenler de bu değirmene su taşımaktadırlar
ENOSİS için Kıbrıs sorununu yaratan ve darbelerle adayı kana bulayarak savaşa neden olan 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti ortağımız Rumların önde gelen sorumluları Uluslararası Mahkemelerde yargılanıp soy kırım girişiminden katliamlardan ve Cumhuriyete yapılan iki darbeden hem savaş suçluları olaraktan ağır cezalarla hapishanelerde sürünmeleri gerekirken, soruna tarafsızca el koyması gereken, dünyaya güya ayar veren, düzen getiren, güya Jandarması durumunda olan BMGK’nin başta ABD olmak üzere gadimici çıkarcı beşlinin tamamen taraflı adaletten yoksun siyasi oldu bitti 186 sayılı kararından dolayı maalesef, yargının önü tıkanmış, sanıklar tanık sandalyesine, masumlar da ne yazık ki sanık sandalyesine oturtularak soruna güya 3 ay zarfında çözüm bulunacağı ayaklarına yatılarak ilk etapta yargı ayağı geçiştirilmiştir.
Bu siyasi ancak Hukuk dışı taraflı kararla adaya BM Barış Gücü! Askeri gönderilmiş olup Cumhuriyetin egemenliği ve yönetimi maalesef saldırgan darbeci tarafa Türlerin ortaklığı da beraber geçici olarak verilmiştir. İşte bu adaletsiz taraflı ve maksatlı karar Kıbrıs sorununun dönüm noktası olmuş, dengeler bozulmuş, hak hukuk yerlerde sürünmüş, haklının değil saldırgan suçluların atı oynamıştır. Adeta dünya tersine dönmüştür. 4 Mart 1964’te alınan bu maksatlı haksız utanç karar gerçeklerin değil yalanların haksızlıkların Adaletsizliklerin öne çıkmasına, dünyada görülmemiş şekilde rağbet bulmasına, adaletin insanlığın vicdanların kör olmasına sebep olmuştur. Bu karar, iki yüze yakın güya bağımsız!!! ülkenin de ne durumda olduğunu, BMGK beşlisinin kulu kölesi olduğunu, sadece ellerinin ayaklarının dillerinin değil göbeklerinin de bağlı olduğu ortaya çıkmıştır, bağımsız hiçbir tarafları olmadığı da. Göz göre göre bile bile saldırgan darbecileri, Cumhuriyeti işgal edenleri ister istemez desteklemek zorunda kalmışlardır.
Kimse çıkıp gerçekleri dile getirmedi, ne de 3 aylık olan kararın neden 60 sene 5 aydır uzatıldığını, bunca zamanda neden çözüm olmadığını ayrıca çözümsüzlüğün sebebinin bu haksız karar olduğunu da. Çözümden kaçanların haksızca hala neden desteklendiğini, masumların ise neden yargısız infaz haksız cezalarla hala dünyadan izoleli ambargolar altında tutulduğunu da kimseler sormadı Anavatan Türkiye dışında.
Yahu insan düşündükçe aklı almıyor, nasıl olur da koskoca ileri ülkeler göz göre göre tamamen suçlu tarafa neden suçsuz imiş gibi davranır, korur kollar destekler da, masum tarafa neden çok büyük haksızlıklar yapar ve bunun izahını da yapmaz? Hem 3 aylık hukuk dışı beş para etmez kararı yıllardır uzatır da uzatır? Yani Rumlar 1963’ten beri Kıbrıs Cumhuriyetine ve ortağı Türk Halkına yapmadığını bırakmadı saymaya gerek yok. Hal böyle iken el üstünde tutulur, Cumhuriyet onlara teslim edilir, tek yanlı AB’ye alınır, yardımlar gırla, kollamalar bolca, eee ne var be yahu bunun altında haksızlığın Adaletsizliğin rezaletin dik alasından başka?
Şımartıldıkça şımartılan komşu her şeye burun kıvırmaya mantar gibi yağ gibi su üstüne çıkma cesaretini nereden bulur? Yok öyle olsun yok bunu kabul etmem, nerede buldu bu hakkı hiç utanmadan sıkılmadan sanki hiçbir şey olmamış gibi, her şey silinmiş gibi bukalemun gibi renk değiştiriyor bir anda hiç çekinmeden, insanların yüzüne bakarak. Hiç düşünmez karşısındakinin kendileri hakkında ne kadar yalancıdırlar diye içinden düşünmelerini. Pes Vallahi. İnsan biraz sıkılır yahu, bile bile insan nasıl yalan söyler.
20 Temmuz 1974 Barış Harekatını kınayacaklar protesto edeceklermiş. Beş gün önceki 15 Temmuz darbesi ve istilası ne olacak? Hiçbir şey yok, hiç öyle bir şey olmadı da rüyaydı? Ya böyle yapmaları tamamen suçlu olduklarını ispatlar, ama dünya ispatı değil, rüya diye görmek ister ve öyle görür korkudan. Kıbrıs sorununu yaratanlar Mahkemelerde hapishanelerde sürünmeleri gerekirken, insan içine çıkacak yüzleri olmaması gerekirken, ne yazık ki bu bozuk dünya düzeninde el üstünde tutulurlar.
Bu bozuk dünya düzenine karşı çıkmak mücadele etmek yerine maalesef boyun bükenler de bu değirmene su taşımaktadırlar ve ne yazık ki içimizde bile bu değirmene fazlasıyla su taşıyanlar vardır.
AB Dış İlişkiler Sorumlusu bay Borrel, ‘AB olarak biz sadece ‘Kıbrıs Cumhuriyetini’ tanıyoruz’ dedi. Senin anlından hem yanaklarından öperim Borrel efendi, hay Allah iyiliğini versin, gördünüz mü doğru söyleyeni, bay Verhaugen de söylemişti Genişlemeden sorumlu Komiserdi emekli olunca, çok yanlış yaptık demişti Rumları Kıbrıs adına AB’ye almak büyük hataydı demişti. Efendi Borrel, diliniz doğru söyler ama AB icraatları yanlış. Ne arar yahu Kıbrıs Cumhuriyeti 1963’ten sonra, iki defa darbe yemiş, ne Cumhurbaşkanı Makarios’u bıraktılar, ne Cumhurbaşkanlığı sarayını, ne de Cumhuriyetin eşit ortağı Türkleri bıraktılar saldırmadık, darmadağın etmedik.
İkinci darbeyi Yunan Cuntasıyla birlikte yaptılar, aha yarın Pazartesi günü tam 50 yıl dolar. Tanklar toplar havanlar, ağır silahlarla yüzlerce askerle Cumhuriyetin Başkanına sarayına makamına saldırdılar, yüzlerce korumayı öldürdüler, Makarios’u da öldürdük dediler yerine de tetikçi bir terörist başını koydular, hani zamanında İngiliz bayanları Maraş çarşısında arkadan vurup katlettikten sonra fotoğraflarını çeker ertesi gün de gazetesi Maxi’de yayınlanırdı, işte onu koydular. Darbe tamamlanınca silahları Türklere çevirdilerdi, zaten hazırdaydılar.
Birinci darbede Cumhuriyetin ortağı Türkleri de silah zoruyla Devletten kovdular, 103 köyden göç ettirdiler yıllarca saldırıp perişan ettiler. En sonunda da savaşa sebep oldular. Bunları mutlak bilirsindir bay Borrel, böyle durumda ortak Cumhuriyet ne gezer, tarih oldu 60 buçuk sene oldu yıkılalı, ama siz hala vardır dersiniz BMGK beşlisinin kanlı dudaklarından çıkan yalanlara adaletsiz yanlış kararlara aldanıp. Miadı 725 aydan beri dolmuş çürümüş kokuşmuş yüz karası kararı hala daha ısıtıp ısıtıp kaşıklarsınız? Ve hala hukuk dışı adaletsiz taraflı kararın peşinden gidersiniz koskoca Avrupa Birliği olarak da kendinizi maskara edersiniz bile bile?
Aralık 1963’teki ilk darbe öncesi AKRİTAS Planını hazırladılar 21 Aralıkta uygulamaya koydular. Temmuz 1974 öncesi de İFESTOS Planını hazırladılar ve tam 50 yıl önce 15 Temmuzda yarınki gün uygulamaya koydular. Bu Planları duydun mu hiç, bunlar Türkleri imha Planlarıdır, hani bir gecede yok edeceklerdi. Bunlardır Kıbrıs Cumhuriyeti şu AB’ne aldınız, da Türkleri yok saydınız ve Rumlara yamalamak istersiniz? Efendi, 1960 Kıbrıs Cumhuriyetinin Anayasasının üçte biri askıdadır kullanılmaz, işte Türklerin hakları oradadır ve hala Cumhuriyet vardır dersiniz? Yok öyle bir şey, ölüdür ölü. Diyelim ki vardır, biliniz ki TÜRKİYE sayesindedir, BM’nin değil. Yanlışınız çook büyüktür ey AB.
Ne arar yahu Kıbrıs Cumhuriyeti? Kıbrıs Cumhuriyeti, Kıbrıslı Rumların ve Kıbrıslı Türklerin eşit ortaklığında kurulmuştur diyor Antlaşma, iki tarafın da imzaları vardır altında, Türkiye-Yunanistan-İngiltere de Garantörler olarak imzaları da vardır Garanti Antlaşmasında. Sizin AB’ye üye aldığınız Güney Kıbrıs Helen Cumhuriyetidir, hani ikinci darbede 15 Temmuz 1974’te ilan etmişlerdi, hah işte tam odur. Nerede yazar Kıbrıs Cumhuriyeti Rumlardan oluşur? BM’de de yazmaz bay Borrel. Yaptınız büyük bir yanlış hem de bilerek hala sürdürürsünüz. Ne yapsanız yanlış asla doğru olmaz, 61 yıl oluyor yanlış aynen duruyor, çözümü da engellediniz, hem de BM’nin REFERANDUMUNU, tam içine ettiniz. BM’nin de sizden geri kalan tarafı yok, o ayrı. Yanlışlarınızı baskılarla örtemezsiniz yağma yok, oyuna gelmeyiz. Güç sizde lakin hak bizde. Gerçi çoktandır güç Hak’tan Adaletten üstün tutulur, ama ilelebet değil.
Rumlar tek taraflı imza atmayla ne ortaklık bozulur, ne ortağın hakları yok sayılır, ne Türk ortak yok sayılır. Bilerek yaptığınız büyük yanlışı asla bir başka yanlış ile kapatamazsınız, ne sahte vaatlerle ne çeşit baskılarla. Rumları Kıbrıs Cumhuriyeti olarak kabul etmek Kıbrıs Cumhuriyetinin yıkımına ortak olmak demektir, aynen BMGK gibi. Kıbrıs meselesinde maalesef Adalet de yerlerde sürünür. Emekli olunca bay Verhaugen gibi sen de günah çıkarırsın umarım. Olmayan Cumhuriyeti nasıl kabul edersiniz? Kıbrıs Cumhuriyetini yıkanları öyle şımarttınız ki, işlemiş oldukları bunca büyük suçlara rağmen hala insan içine çıkıp ahkam kesebiliyorsa yegane sebebi BMGK ve AB’dir bay Borrel.
Parantez açalım. Ey Hükümet, ya bu fahiş zamları durdur yahut şapkanı çıkar masaya koy istifa et. Ya Ocak-Nisan hayat pahalılığı ortalamasının devamını sağla yahut istifa et. 4 aylık HP ödeneği ele geçmeden diğer 4 ayın zamları yağmur gibi yağar. Aksi halde zamlarla birlikte açlık sefalet artarak devam edecek. Maaş artışları ele geçmeden yeni zamlar hepsini süpürür alır gider. Böylelikle borç içinde geçen 4 aya yeni 4 aylar eklenir. Vatandaşın iki yakası bir araya gelmez, günün sonunda gömleğin yakası da kalmaz.
Benim tespitlerime göre pahalılık arttıkça kalite düşmekte, miktar azalmakta. Lakin bir başka önemli husus vardır ki bu da dürüstlük ve disiplin olayıdır. Şimdi tümünü kast etmiyorum lakin tevessül edenler vardır. Tartı meselesi, kimi zayıf vicdanlılar tartıda doğru yapmıyor, fazladan söyleyip ödeniyor, vatandaş da kazıklanıyor ve bu giderek yayılıyor, ben yaşadım ama bir daha oraya uğramadım. Hükümetin zamlara çare bulacağını hiç sanmıyorum, Kurultay, açılış töreni, panayır, müzik, tiyatro, dans vs ziyaretten vakit bulmuyor, işine de geliyor, günü gün ediyor, idare ediyor. Daha önce de birkaç kez yazdım, halk olarak zamları boykot edelim, alışverişe gitmeyelim, piyasayı aç gözlüler vurguncular değil halk olarak biz belirleyelim, kurtulmak itersek zamlardan. Haaa, bunu yapmazsak çok da zırlanmayalım, helali hoş olsun zamların da tartının da. Haa, bu arada belirtelim, denetimi kontrolü kaliteyi hijyeni yazmadım, boşunadır diye. Damacanalar güneşte, ekmekler vs kasalarda yerde ayak içinde vs Ekmeğin zammı da kertiklisinden. Alıştık canım, neyi hak edersek öyle, keyfe bak.