Bilindiği gibi; ortaöğretimde türbanlı bir çocuğun sınıfa alınmamasıyla başlatılan polemik ve sonrasında saygı sınırlarını aşan hakaretamiz tutumlar maalesef bize hiç yakışmıyor. Holiganlaşan karşıt iki gruptan biri din ve vicdan özgürlüğünü gerekçe göstererek türban aleyhtarlarını Güney Kıbrıs’a gönderirken, diğer grup ise KKTC Anayasasını, Çocuk Haklarına Dair Sözleşmeyi ve Atatürk ilke ve İnkılaplarını gerekçe göstererek orta eğitimde türbana karşı çıkmakta ve türban lehtarlarını Türkiye’ye göndermektedirler.

Ne trajikomiktir ki; UBP her iki tarafında karşıtlık için ortaya koyduğu argümanları önceleyerek sorunu bitireceğini açıklamıştır. Ancak çözüm olarak ortaya attığı tüzük değişikliği ile koalisyon hükümeti sokakların ‘birlik berberlik dayanışma’ sloganlarıyla inlemesine neden oldu.

BİRİNCİ ARGÜMAN: OKULLARDA TÜRBAN KKTC ANAYASASININ 1. MADDESİNE AYKIRIDIR

KKTC Anayasasının 1. maddesine göre “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Devleti, demokrasi, sosyal adalet ve hukukun üstünlüğü ilkelerine dayanan laik bir Cumhuriyettir

Bu noktada kafamı kurcalayan soru şudur.: 1) Laik bir devlette gerek Müslümanlığı gerekse diğer dinleri temsil eden kıyafetlerle eğitime katılmak laik bir devlet ve laik bir eğitime aykırı mıdır

Bu soruya yanıt, evrensel olarak kabul edilebilecek bir tanıma atıf yapılarak verilebilir. Bu maksat için İngiltere’den Ulusal Laik Derneği şeklinde çevrilebilecek National Secular Society’nin laiklik konusundaki açıklamaları son derece anlamlı ve dikkat çekicidir. KKTC’nin de herhalde en az İngiltere kadar laik olma gibi bir hedefi bulunmaktadır. Ulusal Laik Derneği’nin internet sayfasında yer alan “Daha adil bir toplum için din ve devlet işlerinin ayrılması” ana başlığı ile  “Okul kabulünde dinsel ayrımcılığa son verin” alt başlığı sanki de ülkemizde yaratılan polemik için oraya konmuştur (https://www.secularism.org.uk/).  Aynı paralelde bahse konu derneğin laik devlet ve laik eğitim konularındaki aşağıdaki saptamaları dikkate değerdir (https://www.secularism.org.uk/uploads/what-is-secularism---simple-print-your-own-leaflet.pdf):

Laiklik, iki temel önermeyi içeren bir ilkedir. Birincisi, devletin dini kurumlardan kesinlikle ayrılmasıdır. İkincisi, farklı din ve inançlara sahip insanların yasa önünde eşit olmasıdır.

Din ve devletin ayrılması laikliğin temelidir. Dini grupların devlet işlerine karışmamasını ve devletin din işlerine karışmamasını sağlar.

Laiklik, tüm vatandaşlar için dini inanç ve ibadet özgürlüğünü sağlamayı ve korumayı amaçlar. Laiklik, dini özgürlükleri kısıtlamakla ilgili değildir; düşünce ve vicdan özgürlüklerinin tüm inananlar ve inanmayanlar için eşit olarak uygulanmasını sağlamakla ilgilidir. Laiklik, dinsel ve diğer inançların mutlak özgürlüğünü savunmayı ve başkalarının hak ve özgürlüklerine orantısız bir şekilde müdahale etmediği sürece dini inancı açıklama hakkını korumayı amaçlar. Laiklik, bireylerin din özgürlüğü hakkının her zaman dinden özgür olma hakkıyla dengelenmesini sağlar.

Laik bir demokraside tüm vatandaşlar yasa ve parlamento önünde eşittir. Hiçbir dini veya siyasi bağlantı avantaj veya dezavantaj sağlamaz ve dindarlar herkesle aynı haklara ve yükümlülüklere sahip vatandaşlardır

Hepimiz hastaneleri, okulları, polisi ve yerel yönetimlerin hizmetlerini paylaşıyoruz. Bu kamu hizmetlerinin kullanım noktasında laik olması, kimsenin dini inanç (veya inançsızlık) nedeniyle dezavantajlı duruma düşmemesi veya erişiminin engellenmemesi esastır. Devlet tarafından finanse edilen tüm okullar, çocukların ebeveynlerinin dininden bağımsız olarak birlikte eğitim görmeleri için din dışı nitelikte olmalıdır.

Bir kamu kuruluşu, belirli bir dine veya inanca bağlı bir kuruluşa hizmet sağlanması için sözleşme verdiğinde, bu hizmetler tarafsız bir şekilde sunulmalı ve söz konusu inanç grubunun fikirlerini teşvik etme çabası olmamalıdır.”

İKİNCİ ARGÜMAN: OKULLARDA TÜRBAN KKTC ANAYASASININ 23. MADDESİNE AYKIRIDIR

Vicdan ve Din Özgürlüğü başlıklı KKTC Anayasasının 23.  maddesi aşağıdaki fıkralardan oluşmaktadır:

(1) Herkes, vicdan, dini inanç ve kanaat özgürlüğüne sahiptir.

(2) Kamu düzenine, genel ahlaka veya bu amaçla çıkarılmış yasalara aykırı olmayan ibadetler, dinsel ayin ve törenler serbesttir.

(3) Kimse, ibadete, dinsel ayin ve törenlere katılmaya, dini inanç ve Kanaatlarını açıklamaya zorlanamaz; dini inanç ve Kanaatlarından dolayı kınanamaz.

(4) Din eğitim ve öğretimi, Devletin gözetim ve denetimi altında yapılır.

(5) Kimse, Devletin sosyal, ekonomik, siyasal veya yasal temel düzenini, kısmen de olsa, din kurallarına dayandırma veya siyasal ve kişisel çıkar veya nüfuz sağlama amacı ile her ne surette olursa olsun, dini veya din duygularını yahut dince kutsal sayılan şeyleri istismar edemez ve kötüye kullanamaz. Bu yasak dışına çıkan veya başkasını bu yolda kışkırtan gerçek veya tüzel kişiler hakkında, yasanın gösterdiği kurallar uygulanır ve siyasal partiler, Anayasa Mahkemesi olarak görev yapan Yüksek Mahkemece temelli kapatılır.

KKTC Anayasasının 23. maddesi çerçevesinde kafamı kurcalayan sorular şunlardır: 1- Türban vicdan, dini inanç ve kanaat özgürlüğüne girmiyor mu? 2- Türban kamu düzenine, genel ahlaka veya bu amaçla çıkarılmış yasalara aykırı mıdır? 3- Türban takanlar dini inanç ve kanaatlarından dolayı kınanana bilir mi? 4- Türban Devletin sosyal, ekonomik, siyasal veya yasal temel düzenini, kısmen de olsa, din kurallarına mı dayandırıyor? 5- Türban siyasal ve kişisel çıkar veya nüfuz sağlama amacı ile her ne surette olursa olsun, dini veya din duygularını yahut dince kutsal sayılan şeyleri istismar veya kötüye mi kullanıyor?

ÜÇÜNCÜ ARGÜMAN: ATATÜRK İLKE VE İNKILAPLARIN TÜRBANI YASAKLAMAKTADIR

Soru: M. Kemal Atatürk’ün Cumhurbaşkanı olduğu 1923 yılından vefat ettiği 10 Kasım 1938 tarihine kadar geçen 15 yıl içerisinde (Atatürk ilke ve inkılapları yürürlüğe konduğu dönemde) başörtüsünü açıkça yasaklayan herhangi bir kanun, yönetmelik ve kararname yürürlüğe konmuş mudur?

DÖRDÜNCÜ ARGÜMAN: OKULLARDA TÜRBAN ÇOCUK HAKLARINA DAİR SÖZLEŞMEYE GÖRE ÇOCUK HAKKI DEĞİLDİR

Bağımsız Gazete köşe yazarlarından Prof. Dr. Bülent Evre, “Kıbrıslı Türkler ve Laiklik” başlıklı yazısında 1996 yılında KKTC Meclisi tarafından onaylanıp, iç hukukun bir parçası olarak yürürlüğe giren Çocuk Haklarına Dair Sözleşmeyi hatırlatmıştır.  Bu noktada sorulması gereken diğer bir soru ise iç hukukumuz haline getirilen bu sözleşme türbanla derse girmeyi çocuk hakları arasında görmekte midir?

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından 20 Kasım 1989 tarihinde kabul edilen Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’nin özellikle aşağıdaki 2. ve 18(1) maddeleri ülkemizdeki türban tartışmasına yönelik mutlaka dikkate alınmalıdır (https://www.unicef.org/turkiye/%C3%A7ocuk-haklar%C4%B1na-dair-s%C3%B6zle%C5%9Fme):

Madde 2

1.      Taraf Devletler, bu Sözleşme’ de yazılı olan hakları kendi yetkileri altında bulunan her çocuğa, kendilerinin, ana–babalarının veya yasal vasilerinin sahip oldukları, ırk, renk, cinsiyet, dil, siyasal ya da başka düşünceler, ulusal, etnik ve sosyal köken, mülkiyet, sakatlık, doğuş ve diğer statüler nedeniyle hiçbir ayrım gözetmeksizin tanır ve taahhüt ederler.

2.      Taraf Devletler, çocuğun ana–babasının, yasal vasilerinin veya ailesinin öteki üyelerinin durumları, faaliyetleri, açıklanan düşünceleri veya inançları nedeniyle her türlü ayırıma veya cezaya tâbi tutulmasına karşı etkili biçimde korunması için gerekli tüm uygun önlemi alırlar.

Madde 18

Taraf Devletler, çocuğun yetiştirilmesinde ve gelişmesinin sağlanmasında ana–babanın birlikte sorumluluk taşıdıkları ilkesinin tanınması için her türlü çabayı gösterirler. Çocuğun yetiştirilmesi ve geliştirilmesi sorumluluğu ilk önce ana–babaya ya da durum gerektiriyorsa yasal vasilere düşer. Bu kişiler her şeyden önce çocuğun yüksek yararını göz önünde tutarak hareket ederler.

 

 

Sonuç olarak; KKTC’deki herkesin huzur ve güvenlik içinde yaşamaya ihtiyacı vardır. Bunun için ise belli saiklerle holiganlaşarak karşıt tarafı düşman görmek yerine sorunlarımızı uhulet ve suhulet içinde çözmeyi amaç edinmeliyiz. Bu çerçevede ise temel dayanak noktamız hukuksal ve bilimsel olguları esas alan nesnellik ve objektiflik olmalıdır.