1950’li yılların başlarında köyüm Mağusa kazası köylerinden Aysergi’de ilk okula başladım, karma köyde 12-13 haneli Türk nüfus 45-50 civarıydı. Okulumuz 11 öğrencisiyle sınıf tek odadan ibaretti, avlusunda minaresiz bir cami vardı. Avlusu genişti, evimizle aramızda duvar vardı, ben ve kardeşim duvarı atlar giderdik okula. Sınıfta birden altıncı sınıfa kadar öğrenci vardı. Öğretmen sırayla dersi verirdi. Öğleden sonra da okul vardı. İlk öğretmenim sayın Alpay Durduran’ın babası idi ayni zamanda caminin de hocasıydı, sınıfa normal kıyafetle girer camiye cübbeyle sarıkla.
İlk okul 4’te okulumuzda öğretmen değişti Hasan Mustafa Madi bey geldi. Her sene Maariften Müfettişler bir iki kere teftişe gelirlerdi. Birisi Özdemir bey, diğeri Fikri Direkoğlu bey motosikletle. Bahçesine çeşitli sebzeler çiçekler ekerdik. Sebzeleri köyde Türklere satar geliri okulun eksikliklerine harcanırdı.
1955’te EOKA terör örgütü silahlı faaliyete geçtiğinde köyde huzursuzluk başladı, her gece kapılarımız taşlandı, sövme sayma tehdit savruldu. Dördüncü sınıfı bitirdiğimde 1955 yılı yazıydı, tüm Türkler Mağusa’dan gelen kamyona doluşup Mağusa’ya göç ettik. Bizim köy gibi diğer küçük ve karma köyler de ayni günlerde göç ettiler Mağusa’ya. Nerede bir yıkık virane ev, mağara, tarihi kilise ve yarı buçuk yapı varsa göçmenler buralara sığındı. Şartların ne kadar zor olduğunu anlatmayacağım, mideniz bulanır, olamaz nasıl olur dersiniz.
İlk okul 5. Sınıfa Gazi Okulunda başladım, annem babam ablam NKL öğrenci yurdunda aşçı olarak işe başladılar. Karanlık yıllardı, EOKA, İngiliz askerleriyle sonra da bizimle, devamında bizim de bir anda iki tarafa karşı var olma mücadelemizin içinde bulduk kendimizi. Sadece Mağusa’da değil tüm ada geneline yayılan bu var oluş Mücadelemizde çatışmalar, nümayişler, gösteriler, protestolar, sokağa çıkma yasakları, şiddet olayları, işsizlik açlıkla zor yıllar yaşadık. Şehitler yaralılar kayıplarımız çok.
16 Ağustos 1960 Kıbrıs ortaklık Cumhuriyeti kurulana kadar ilk ve orta dereceli okullar zaman zaman kapandı, öğrenciler mücadeleyle iç içeydi bir yandan da derslerine çalışırdı. En fazla zorluğu çeken göçmenlerdi, ilkel şartlarda yarı aç yarı çıplak beş parasız, elektriksiz, susuz, tuvaletsiz, mutfaksız, odasız, kapısız penceresiz sıvasız yerlerde direndi. Bir zaman sonra gönderilen Kızılay yardımları ve çadırlarında adeta yeniden doğmuş gibi birlik beraberlik içinde yardımlaşma ve dayanışma ile direndikçe kazanacağımızı, başka da yapacak şeyimiz olmadığını ve tek çare olduğunu gördük.
Ortak Kıbrıs Cumhuriyeti kurulup çalışmaya başladıktan 3 yıl sonra ENOSİS hedefli Rum saldırıları tekrar başlayınca Türklerin kendilerini savunmasıyla çarpışmalar ada geneline yayıldı, bu birinci Rum darbesiydi. 11 yıl sonra ise Yunan Cuntasıyla EOKA işbirliğinde Cumhuriyete ikinci büyük darbe yapıldı, sonrasında da Garantör Türkiye müdahalesiyle bu günkü durum ortaya çıktı.
Konumuza dönecek olursak 1955-58 ve 1963-74 arası var oluş Mücadelesi yıllarında ilk ve orta dereceli okul öğretmenlerimizin mücadelenin en ön saflarında yer aldıklarını, birçok kahramanlıklarla büyük fedakarlıklar yaptıklarını, halka büyük moral kaynağı olduklarını, birlik beraberliğin pekişmesinde büyük emekleri olduğunu ve örnek olduklarını, halkımız arasında itibarının ve saygınlığının hat safhada olduğunu, gece nöbete gündüz okula gittiklerini, mevzi yapımlarında da gerekeni yaptıklarını bizzat birebir yaşayarak gördüm.
Namık Kemal Lisesinin eğitime güvenlik açısından sakıncalı olduğu dönemlerde ben bir yıl Hazır Kuvvette olduğum 1964-65 yılında 24 saat Lise’ye 4 kişi göreve gittiğimizde okulda da her daim dönüşümlü iki öğretmen de görevliydi. 1962-63 NKL mezunu olarak 6 ay sonra okula göreve gideceğimi hiç düşünmemiştim. NKL’de eğitime binasında ara verildiğinde öğrenciler Gazi İlk Okulunda sabahtan öğleye kadar, ilk okul öğrencileri de öğleden sonra ayni okulda eğitime devam etti.
1964 Ağustos ayında Erenköy savaşlarında bizim İhtiyatlar bölüğü uzun zaman Gazi İlk Okulunda konuşlanmıştık. Gece eğitimlerinden sonra toz toprak ter içinde sabahlardık küçük sandalye masacıklara yaslanıp. Orta ve Lise öğrencileri adanın dört bir tarafında Mücahitlik görevi yapmaktaydı, öğretmenleri de. Öğrenciler bölüklerde derslerine çalışırdı Liseden mezun olduktan sonra liseden birçok öğretmeninle ayni mevzide görev yaptık, beni okutmayan ilk okul öğretmenlerle de birlikte görev yaptık. Günay Hoca, Dinçer Raif Hoca, Hasan Göksu, Teoman Ersöz, Aziz Tokgöz, Hasan Sait, Kahvecioğlu, İlk Okul öğretmeni Kemal Pehlivan, Nazım Hoca (spiker) Özkan İrfanoğlu vs.
Biraz zamanın ne kadar zor, tehlikeli ve olumsuz olmasından ayni zamanda özveri ve birlik beraberlikle bu günlere nerelerden geçip geldiğimizden kısaca söz ettim. Şimdi de okullardaki disiplinden bahsedip günümüzle arada ne büyük farklar olduğunu göstermek isterim.
Mağusa’da ilk okul bitene kadar 1956, her sabah Kraliçe Marşı okunurdu avluda sonra sınıflara girilirdi. Üst baş temiz olmalıydı, yamalı normaldi, kılık kıyafet hepsi birdi, sınıflar ve okul avlu ve çevresi temiz tutulurdu, hastalık dışında okula devamlılık vardı, öğleden sonra ve Cumartesi günü de okul vardı.
Namık Kemal Lisesine orta bire başladığımda kılık kıyafet tüm okul ayni idi, cekette solda arma vardı, Ayyıldızlı şapka giyilirdi, kale içinde yurt öğrencileri üçlü saf halinde Marşla okula gider öyle dönerdi. Cumartesi saat 13.00’e kadar okul vardı, İstiklal Marşı ile okul kapanır Pazartesi sabah İstiklal Marşı ile törenle açılırdı. Teneffüslerde eller cebe sokulmazdı, öğretmenlerin gözü öğrenciler üzerindeydi, sabahleyin parmak kontrolü (sigara için), tırnak kontrolü, saç kontrolü yapılırdı. Bir defasında öğretmen beni berbere yolladı, gittim saçları kestirdik olmadı dedi tekrar gönderdi. Ayakkabılar boyalı, pantolon yamalı da olsa ütülü, kravatlı, saçlar taranmış, sinema sadece Cumartesi öğle, akşam güneş kavuştuktan sonra sokak yasak, her gece iki öğretmen kale içinde sinemaları sağı solu devriye ederdi, yakalanan öğrenci varsa ertesi gün disipline verilirdi. Derslerde geri olan öğrencilerin velileri muhakkak okula davet edilirdi, öğleden sonraları çoğu zaman öğretmenin isteğiyle zor dersler için 2-3 saat etüd vardı, müzik, tiyatro çalışmaları karanlıklara kadar sürerdi, spor faaliyetleri ekstradan öğleden sonra devam ederdi, velhasıl okul kapanana kadar boş vakit çok azdı.
İlk dönem en az 3 defa yazılı sınav olurdu, hazırlık sınavları da olurdu, sözlü sınavlar da, ama asla sınavların tarihleri söylenmezdi, ansızdan habersiz sınav olurdu. Bir defasında hiç unutmam Perşembe günü idi ve Lise son sınıftım 6 A. En zor dersler Perşembe gününe denk gelmişti. O gün öğretmenler sanki anlaşmış gibi ilk dersten başladı sınav, derken ikinci üçüncü dördüncü beşinci derslerden sınav olduk habersiz. 5 dakikalık teneffüs vardı, sınıfımız 40’tan az değildi. Hepimiz anlaştık, dersimiz Fizikti sınava girmeyeceğiz, kağıt çıkarmayacağız. Ama bizden önce 5. Dersi Fizik olan 6 B sınıfına koştuk, camdan baktık dışarı çıkan yok hepsinin başı sokulu, sınav vardı. Derhal arkadaşlarla anlaştık ne isterse olsun sınavı kabul etmeyeceğiz.
Zil çaldı sınıfa girdik heyecan dorukta değerli öğretmenimiz sayın Latife Birgen sınıfa girdi hemen çıkarın kağıtları dedi. Kimsemiz oralı değiliz, tekrarladı, durum gene ayni kağıt çıkaran yok, birkeç defa tekrarladı, nasihat etti, uyardı durum ayni. Sınav notlarını yazdığı küçük defterciği çıkardı çantadan. Numara sırasına göre başladı isim isim sormaya, hayır diyene sıfırı yazmaya, benim numaram 130 üçüncü sıraydım, ben de hayır dedim, parantez açalım beni çok severdi Fizikte en iyi bendim özellikle problemlerde, sınavda önce problemlerden başladım cevaplamaya, benden hiç beklemediğini söyledi ve ekledi, ‘ sen zannedersen ki notların çok iyi olduğundan sıfır da alsan geçeceksin, bunda kanaat notum da olacaktır haberin olsun ‘ dedi, ve devam etti. Gerilerden kağıtlar çıkmaya başladı, kimisi sıfırdan sonra çıkarmaya başladı ama onları kabul etmedi. Kısacası kanaat notunu kullandımı bilmem zira mezuniyetten önce hem Orta okul hem Lise sonda eleme imtihanları olurdu tu baştan, elemelerde 5’ten aşağı not alan geçmezdi borcu sayılırdı isterse ortalaması 10 olsundu.
Şimdi bunları anlatmaktaki amacım, geçmişle şimdi okullardaki disiplinin ve sınavların benzerliği veya daha kolay/zor olup olmadığını herkesin karşılaştırma yapmasına olanak sağlamaktır. Hem en önemlisi en ufak bir şeyden habersiz eylem ve grevlerin yapılması ve bunlar yapılırken yönetimlere, Devletimize, Milli ve Manevi değerlerimize, ayni zamanda Devletin Milletin malına zarar verilmesine, devamla hakaretlerle ağıza alınamayacak küfürlerle Anavatanımıza karşı yakışıksız sözlerin sarf edilmesinin öğrenciler üzerinde ve halkımız nazarında ne kadar kötü etki yaptığını anlatmak, kaos ortamının ülkemize bir faydası olmadığını ve özellikle benim nazarımda Öğretmenlik mesleğinin kurumların en başında olması hasebiyle ne yazık ki geçmişteki itibarın yara aldığını göstermek istedim.
Şu güzel anımı anlatmadan geçemeyeceğim. Değerli öğretmenin Latife Hanımla en az 50 sene hiç karşılaşmadım, bazen dernek başkanı oluşundan basında falan gördüm. 2012-13 yılları falandı, eşimle Brüksel yolcusuydum THY’da. İstanbul’dan transit yerinde beklerken 15-20 kadar bayan yan tarafa oturdu kimisi karşıya, bazılarını tanıdım ekranlardan dolayı Kadınlar Birliğinden olduklarını anladım, birisi diğerine Latife Hanım nerede hala gelmedi dediğini duyunca şüphelendim, kalkıp sordum ve öğretmenim olduğunu öğrendim, şimdi gelir dedi. Uçağa girdik ama kendisini göremedim, uçak havalandı, az sonra sıra halinde sol koltuklara oturan Birliğin hanımlarından birisine adını bilirdim ama şimdi unuttum sordum hoca hanımı, en arkadadır dedi.
Gittim, koltukta yalnızdı buyur dedi, adımı söyledim NKL’den dedim yüzü güldü heyecanla 130 dedi. Hal hatırdan sonra sınıf arkadaşlarımı da ismen sorması beni çok etkiledi, Gökhan Noyan’ı, sınıfta arkamda oturan Mehmet Bayram’ı, yanında oturan Halil Ahmet Elci’yi (diş doktoru) 8 sene ayni sırayı paylaştığım Altunay Fahri’yi, ve Şenay Kemal Gekko’yu falan sordu. Ve anladım ki benim bildiğimden başkalarının tariflerinden çok daha müthiş ve değerli bir öğretmen ayni zamanda güzel bir insandır. Konuştuğum hanıma olanları anlattım, evet dedi öğretmenimizin hafızası çok mükemmeldir, asla unutmaz dedi. Allah sağlık versin kendilerine.