Sevdiğimiz birini kaybettiğimizde bizi en çok zorlayan ve rahatlatan şey aynı: Unutmak.
Tuttuğumuz yasın bir ömür boyu dayanılmaz bir acı vermemesini hafızamızın seçiciliğine ve savunma mekanizmamızın etkinliğine borçluyuz.
Öte yandan kaybettiğimiz kişinin anısının, görüntüsünün, sesinin ve onunla paylaştıklarımızın yavaş yavaş silikleşmesi, uzun vadeli bir kalp kırıklığı yaratmakta.
Bir başka deyişle, kaybettiğimiz kişi hep yakınımızda kalsın istiyor ama onu aklımızda tutmanın acısına katlanamıyoruz.
Ve her çelişkiden bir ticari fırsat doğar.
Yapay zekâ da bu fırsatı değerlendirmek isteyen girişimcilere benzersiz bir şans yarattı. Adına “Dijital ruh çağırma” denen söz konusu teknoloji, YZ sayesinde ölmüş kişilerle “konuşmaya devam etmeyi” mümkün kılıyor. Peki bu geri kalanlara (veya gidenlere) yardım edecek bir buluş mu?
Bu hafta bu can sıkıcı konuya bakacağız. (Türkiye gündeminden daha moral bozucu olamaz diyerek)
Ses, yazı ve videolar
Önce teknolojiyi özetleyeyim: Vefat etmiş kişiden geriye kalan dijital izler kullanılarak, üretken yapay zekâ yardımıyla bireyin dijital bir izdüşümü oluşturuluyor. Bu persona, hayattaki yakınları ile sohbet muhabbet edebiliyor, sorulara yanıt veriyor. Bunlar paralı çözümler. Tabii ki.
Bu noktada iki görüş mevcut.
İnsanlık, 19’uncu yüzyıla kadar kaybettiği kişilerin anısını yaşatabilmek için onların fotoğrafına bakma lüksüne sahip değildi. Dikiz aynasına baktığımızda fotoğraf teknolojisinin de ölüm ve yasla baş etmeyi nispeten zorlaştırdığını iddia etmek mümkün. Çünkü fotoğraflar sayesinde kaybettiğimiz kişiyi daha fazla görmeye başladık ve yas ile kurduğumuz ilişki değişti.
Peki dijital ruh çağırma bu değişimin modern bir boyutu olarak görülebilir mi? (İlk görüş)
Bence hayır. (İkinci görüş) Fotoğraflar (ve videolar da) ölüler gibi bize bir sabit sunuyor. Dijital olarak canlandırılmış botlar ise ölmüş kişinin değişken “bir versiyonunu” vadediyor. Bu dijital hayaletler, vefat etmiş bireyin normalde söylemeyeceği sözleri sarf edebilir, onun anılardaki mirasını (iyi veya kötü yönde) değiştirebilir.
Bir sektör olarak: Ölüm
Bundan 3-5 yıl öncesine kadar sağlık sektörünün hızlı yükselişinden bahsederken şimdi ona bir rakip geldi: Ölüm teknolojisi sektörü. Ölmeye devam ettiğimiz için bu sektör de hızlı büyümesini sürdürerek değerini 100 milyar euro’nun üstüne çıkardı. Sizi dondurmaktan, cenaze, miras işlerini halletmeye kadar sayısız dijital çözüm var. Dijital ruh çağırma işi ölüm girişimciliğinin sadece küçük bir parçası.
Ve söz konusu “dijital canlanma” bir yandan felsefik bir soruyu da canlandırmakta: “Var olmak” tam olarak neyi ifade ediyor? Ölmüş bir kişinin sesini yeniden oluşturarak onun varlığını ‘uzatmak’ bir insanın derinliğini ve biricikliğini ifade edebilir mi?
Bu noktada hafıza ve yas konularına geri dönmekte de fayda var. İnsan belleği statik değil; seçiyor, şekil değiştiriyor ve adapte oluyor. Bir kişiyi dijital olarak geri getirmek de onun hakkındaki gerçek anılara zarar verme riskini taşıyor.
Ölüm yaşamın doğal bir parçası ve yas tutmak da bunu kabullenmek için gerekli bir süreç. Bu çok kırılgan sürece çomak sokmak hayatımıza devam etmemizi, huzur bulmamızı engelleyebilir. Söz konusu girişimlerin, yas dönemlerindeki kişilerin geçici zayıflıklarından faydalanmaya çalıştıkları bariz.
Uzun lafın kısası; dijital bir temsilci, bazı açılardan rahatlama sağlasa bile kaybettiğimiz kişi ile ilişkimizin derinliğini ve karmaşıklığını yakalayamaz; hem gidene hem de kalana haksızlık yaptığı ile kalır. Ünlü düşünür Coşkun Sabah’ın vurguladığı gibi; anılar mümkünse sadece gözde canlanmaya devam etmeli.