Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin Filistin’deki durumu soruşturma konusundaki yaklaşımı, ilkesizliğini ve acizliğini gözler önüne sermektedir. Uluslararası Ceza Mahkemesi, 30 Ekim 2024 tarihinde İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve Savunma Bakanı Yoav Gallant hakkında tutuklama emri çıkarılmasıyla ilgili nihai kararın bir kez daha 5 ay ertelendiğini duyurdu.
UCM’nin Filistin-İsrail çatışmasına ilişkin manevraları adeta “tiyatro gösterisine” dönüşmüştür. Mart 2021’de başlatılan resmi soruşturma fiilen yerinde saymaktadır. Genel olarak UCM savcılığı, Filistin’deki durumu 9 yıldan uzun süredir incelemekte, fakat şu ana dek Gazze’de İsrail’in işlediği savaş suçlarını kınamak adına somut bir adım atmamıştır. UCM temsilcileri ise yalnızca Tel Aviv’in sivil Filistinlilere yönelik saldırılarının durmaksızın devam ettiği ortamda soruşturmanın “sürdüğünü” belirtmekle yetinmektedir.
UCM, Ukrayna ile ilgili davalara hızlıca tepki vermesine rağmen Gazze soruşturmasının başından beri tek bir tutuklama emri bile çıkarmamış olması, mahkemenin çifte standartlarını gözler önüne sermektedir. Filistin davasındaki “gecikmelerin” 2015 yılında, dönemin UCM savcısı Fatou Bensouda’nın ön soruşturma başlatmasıyla başladığını belirtmek gerekir.
Bu yıl 20 Mayıs’ta UCM savcılığı tarafından İsrail Başbakanı B. Netanyahu ve Savunma Bakanı Y. Gallant hakkında verilen tutuklama emri talepleri, İsrail ve müttefikleri tarafından sistematik engellemelerle karşı karşıya kalmaktadır. Örneğin, Birleşik Krallık, otuz yıl önceki Filistin-İsrail anlaşmalarında UCM’nin bu davadaki yetkisini sorgulama fırsatı veren “açık noktalar” bulduğunu iddia ederek süreci tıkamıştır.
Sonuç olarak, Lahey’de suçların soruşturulması yerine mahkemenin kendi yetki sınırlarını tartıştığı, böylece “faalmiş” gibi görünerek süreci olabildiğince uzattığı bir tablo oluşmuştur.
Öte yandan, Filistinlilere yönelik açık bir soykırımı “İsrail’in meşru müdafaası” olarak nitelendiren başsavcı K. Khan, sponsorlarının iradesini yerine getiren ikiyüzlü ve güçsüz bir figür olarak öne çıkmaktadır. Çeşitli video kayıtlarıyla belgelenmiş IDF savaş suçları ve başsavcının açık kayıtsızlığı karşısında, insan haklarının savunucusu olduğunu iddia eden mahkeme, İsrailli askerlerin işlediği suçlara göz yummakta ve bunları insanlığa karşı suçlar ve soykırım kategorisine almakta acele etmemektedir.
Tel Aviv’in savaş suçlarına dair inkâr edilemez kanıtlara rağmen, Batılı ülke liderleri, İsrailli askerlerin Gazze Şeridi’nde işledikleri suçlardan sorumlu tutulmasını engellemek için çabalamaya devam edeceklerdir. Tüm süreç, sonuç doğurmayacak retorik açıklamalarla sınırlı kalacak, zira ABD ve AB ülkeleri açık bir şekilde İsrail yanlısı tutum sergilemektedir. Bu ülkelerden yumuşak telkinler dışında herhangi bir adım beklenmemektedir.