Haftasonu Kıbrıs sorunu bağlamında hareketli geçti. Tam bizim ‘Kıbrıslı hareketliliği’ ama. ‘Olmayan bir şeyin arzulara ve ihtiyaçlara göre yorumlanmak suretiyle meşgul edilen gündem’ şeklinde de tarif edilebilir.
Efendim 13 Ağustos’ta, üçlü bir zirve için Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres, liderleri New York’a davet etmiş. Rum Lider Hristostulides, bir ‘işgal kınama’ etkinliğinde, insanları daha da gaza getirmek için olsa gerek, “Davet edildim, gidiyorum” dedi. Bizdekiler hemen ‘aldı ele çıktı yola’...
Böyle bir zirve olmasını isteyenler ile istemeyenler sosyal medya üzerinden birbiri ile kıyasıya bir mücadele içine girdiler.
Federal çözümcüler, iki devletli çözümü savunanlar ve çözümsüzlük çözümdür diyenlerin tümü Nikos Hrisostulides’in bir etkinlikte söylediğini doğru kabul edip, üzerinden yorum ve değerlendirme yaptılar. Ortalık tabii ki karıştı.
Temkinli yaklaşıp sessiz kalan federal çözümcüler yerden yere vurulurken, diğer cenahı eleştirenler molehiya çirpisine kadar gitti.
Bunların tümünü pazar pazar izledim. Okudum, baktım, dinledim. Diğer taraftan Birleşmiş Milletler’in Kıbrıs’taki yerel kaynaklarını kontrol ettim. BM Genel Sekreteri’nin Kıbrıs ile ilgili tüm açıklamalarının bize gönderildiği kanaldan hiçbir şey gelmemişti.
Ne oluyor diye yazdım. Bunun cevabı bizde değil New York’ta dediler.
New York ile temas ettim. Öyle bir davet yok dediler. Haberini de kanalt.com‘da bir güzel yazdık yayınladık. Ortalık karıştı. Gazetecilik adına sevindiriciydi ama toplumun yalana sorgusuz sualsiz inanma refleksini görmek adına da endişe vericiydi. Sonuçta gerçeği bulduk çıkardık. Bir gün gerçek gazetecilik mesleğine herkesin ihtiyacı olacak dediğimde bunu kastediyorum işte.
Şimdi gelelim olmayan görüşmenin, oluşan etkilerine.
Bana göre Hrisostulides bir zarf attı ve herkes üzerine atladı. Atlamasını da istiyordu.
Elbette koskoca ‘Kıbrıs Cumhuriyeti’ Cumhurbaşkanı bu tarihi ve daveti kıçından uydurmamıştır. Birileri kulağına fısıldamış o da prematüre bir şekilde açık etmiş.
Özellikle Tatar’ın... Belki de hafta sonu olduğu için de reaksiyonist bir tavırla olumsuz yaklaşımını gösterip, “Ben çözüm istiyorum ama Tatar istemiyor” oyununu bir kez daha sahneye koymak için yaptı diye bir değerlendirme yapsam sanırım çok uçuk kaçık olmaz.
Ha Cumhurbaşkanlığımız bu konuda çok mu başarılı? İletişimci yok, sözcü yok, strateji yok... Allah’tan Hrisostulides, Hükümet Sözcüsü olduğu zamanki kadar rahat ve başarılı değil, yoksa bizi molehiya diye ayıklar, çirpileri de döverdi.
Neticede; olamayan, ya da olmadan prematüre gibi şekilde açıklandığı için ölen bir üçlü zirvenin ardından konuşmayı bile kestik. Üçlü görüşmenin artık üçlü priz kadar kıymeti kalmadı.