Gazeteci Murat Sevinç,  22 ay önce meydana gelen depremde 72 cana mezar olan İsias Davası’nı köşe yazısına taşıdı.

İki gün sonra (24 Aralık’ta)  altıncı duruşmasının yapılacağı dava öncesi görüşlerini kale aktaran Sevinç, “. İsias Otel’in hemen herkesçe bilinmesinde, KKTC yurttaşlarının bitip tükenmez dayanışmayla sürdürdüğü mücadelenin, hukuk alanında, sosyal medyada, mahkeme kapısında sürekli faaliyet halinde oluşlarının büyük katkısı oldu” dedi.

Murat Sevinç’in köşe yazısı şu şekilde;

İnsan hakları mücadelesinin sembol isimlerinden Hüsnü Öndül’ün değerli anısına…

6 Şubat depreminin üzerinden neredeyse iki yıl geçti. Çok geniş bir alanda gerçekleşen, on binlerce insanın yaşamını yitirdiği büyük bir felaket ve yaraları henüz sarılabilmiş değil. Bölgede yaşam hâlâ son derece zorlu.

Kuşkusuz, sarılabilecek ve sarılamayacak yaralar var. Devletin ve toplumun merhem olabilecekleri ile hiç kimsenin, kurumun, organizasyonun ve ‘sözün’ çare olmayacağı yaralar. İdarenin farklı branşlarının, ilk günden itibaren haklı olarak eleştirilen çok uygulaması oldu, bunları baştan saymanın âlemi yok. Savaşlar gibi doğal felaketler de sonraki kuşaklara aktarılan sayısız acı hatıra biriktiriyor muhtelif coğrafyalarda. Oysa ne savaşlar ne doğal felaketler ‘kaçınılmaz’ ve ‘kaderimiz’. Doğal felaket denilenin savaşlardan farkı ve insanı çaresiz hissettiren bir yanı var, doğru. Buna mukabil, iklim/doğa ve insan arasındaki ilişkinin nahoş anlarına dair sorumluluğu  doğaya yıkmak, pek akıllıca değil. Bir doğa olayının ‘afete’ dönüşmesinde insanın payı azımsanmamalı.

Konu deprem ise… İmar alanının belirlenmesi, imarla ilgili etraflı düzenlemeler, yapıların denetimi vs. Mesele, insan yaşamını para kazanma hırsından gözü dönmüşlerin insafına bırakmamak. Bu, öncelikle devletin, ama onunla birlikte mutlaka ve mutlaka, maddi kazançtan başka değerleri de benimsemiş asgari ahlak ve onur sahibi toplum kesimlerinin sorumluluğunda.

İlgili olanlar, deprem sonrasında çok sayıda davadan ve o davaların can sıkıcı aşamalarından haberdardır. Konunun savunma boyutu ise özellikle hatırda tutulmalı, bizde pek cılız olan toplumsal hafızada. Birileri, hukuk insanları, mağdurun yanında yer alıp acılı ailelere destek olmayı tercih etti. Birileri de küp doldurma azimlerini ‘adil yargılamanın gereği’ çok bilmişliğiyle pazarlamanın derdine düştü. Hep böyledir. Böyledir böyle olması da, işte bu yüzden, biri Yücel Sayman, biri Özdemir Özok, biri Turgut Kazan, biri Can Atalay, biri Fikret İlkiz, biri Kozağaçlı ve burada sayılamayacak başkaca muhterem isimler olur ve öyle anılırken; saygınlık kaygısı taşımayan şöhret sevdasıyla malul birileri de hep küpüyle gündeme gelir. Eğer varsa yaşamın bir ödülü, o hatırlanmada olsa gerek.

6 Şubat sonrası en çok gündem olan davalardan biri Adıyaman’daki İsias Otel davası. Ezgi Apartmanı, Ebrar Sitesi, Fuat Koku Sitesi ve benzer çok sayıda dava gibi. İsias Otel’in hemen herkesçe bilinmesinde, KKTC yurttaşlarının bitip tükenmez dayanışmayla sürdürdüğü mücadelenin, hukuk alanında, sosyal medyada, mahkeme kapısında sürekli faaliyet halinde oluşlarının büyük katkısı oldu. Her can önemli, herkesin çoluk çocuğu; buna mukabil, otel enkazında yaşamını yitiren 72 kişiden 35’inin Kıbrıslı Türk ve onların 26’sının ‘çocuk’ oluşu, başka türlü bir iz bıraktı Türkiye kamuoyunda. Bir voleybol turnuvası için Adıyaman’a gelen, Gazimağusa Türk Maarif Koleji öğrencisi, 26 pırıl pırıl çocuk, ortaokul öğrencisi. Hakikaten, şu satırı yazması dahi zor. Ne Mağusa, ne Kıbrıs, ne çocukların çevresi aynı o günden sonra. Yolunuz düşerse, orada, topraklarında ziyaret edin Mağusalı çocukları, olup biteni daha iyi anlamak için.

24 Aralık’ta karar duruşması görülecek. Zahmetli ve her bakımdan son derece yıpratıcı dava sürecinin bir ve çok önemli aşaması. İddianame, TCK’nin 22/3. maddesinde düzenlenen ‘bilinçli taksir’den düzenlenmişti. Ancak, davacıların aldığı raporlar, görüşler vs. aynı kanaatte değil. Aileler ve avukatları, TCK 21/2. maddesinde hükme bağlanan ‘olası kast’ ile hüküm kurulması gerektiğinde ısrarlı; sorumluların o enkazda yaşamını yitiren herkes için, tek tek, ‘ağır cezalar’ alması gerektiğini savunuyorlar. ‘Olası kast’ kabul edildiğinde, örneğin bir sanığın “Ben insanların ölmesini ister miyim?” ifadesine, “Kuşkusuz arzu etmemiş olabilirsin, ancak, öngörülebilir bir netice söz konusuyken ‘kayıtsız kalmış olmak’, sorumluluğa yol açar,” yanıtını vermek mümkün hale geliyor.

Kıbrıslı ceza hukukçusu meslektaşımız Nurcan Gündüz, Şubat’ta Diken’de yayımlanan makalesinde şöyle demişti:

“Olası kast mı? Evet! İddianame bilinçli taksirle öldürmeden düzenlendi İsias’ta. Bir insanın, ceza hukukuyla meşgul değilse olası kastı, bilinçli taksiri ve bu ikisi arasındaki farkı bilmesi gerekmez. Şu işe bakın ki biz ceza hukukçuları da hayatımızı bunu bilmezsek sürdüremeyiz. Temel bir bilgi bu; kusurluluk türleri. Hangi hocamızdan öğreniyorsak sesi kulağımızdadır: ‘Olası kastta fail gerçekleşecek sonucu öngörür ve göze alır. Fail adeta o sonuç için ‘Olursa olsun’ demektedir.’ İsias’la ilgili anlatılan onca şeyden, gördüğümüz onca delilden sonra İsias’ta suçluların olası kastla hareket ettiğini söylememiz şart. Aksine bir yorum ya ceza hukukunda kusurluluğu bilmiyorsunuz demektir ya da İsias’ta olanı biteni. Belki bilmek, anlamak istemiyorsunuz.”

6 Şubat’ta büyük bir acı yaşandı. Ders çıkarması gerekenlerin yine çıkarmadığı, memleketin her karışında hissedilen bir acı. Yaşamını yitirenler içinde güzelim Mağusalı çocuklar da vardı, hepsi enkaz altında kaldı. Böyle bir acının telafisi yok. Herhangi bir mahkeme kararının, herhangi bir ceza normunun merhem olabileceği bir yaradan söz etmiyoruz.

Ancak, adalet istiyoruz. Nerede yaşadığımızı bilerek, hiç olmazsa bu kez adaletin yerini bulduğunu, sorumluların hak ettiğini yaşadığını görmek istiyoruz. Acılı Kıbrıs ahalisi, Adıyaman’daki mahkemeden adalet talep ediyor. Adalet. Mağusalı çocuklar ve herkes için.

Not: Görüşüne başvurduğum ceza hukuku hocası meslektaşım Timuçin Köprülü’ye teşekkür ederim.

Yazı önerisi: Türkiye insan hakları mücadelesinin sembol isimlerinden Hüsnü Öndül vefat etti. Mekanı cennet olsun. Başta, eşi Selda Öndül hoca olmak üzere, ailesi ve sevenlerine başsağlığı dilerim. Gökçer Tahincioğlu’nun, Hüsnü Öndül (ve Türkiye’deki insan hakları mücadelesi) hakkındaki bu güzel ve anlamlı yazısını okumanızı dilerim.