İlk önce basın emekleyeni olursunuz.
İşi öğrenmeye çalışır, yazılı olan kuralların yanı sıra, yazılı olmayanları ustalardan aktarılanları hazmetmeye çalışırsınız. Aynen kendini hazır hisseden ama bir türlü fırsat verilip kendini sahada göstermek için can attığı halde fırsat verilmeyen genç futbolcu gibi beklersiniz. Angarya işleri yapar, çay kahve taşır, havalı havalı habere giden gelen muhabir abi ve ablalara imrenerek bakarsınız. Ne olur beni de götürün habere diyeceksiniz ama haddinizi de bilirsiniz.
Sonra bir gün o gün gelir. Müdür sizi habere gönderir. Fotoğraf çekmek için sadece... Haberi yazmak senin ne haddine daha. Haberi yazanların nezdinde Türkçe bile bilmiyorsun sen. Halbuki, okulda iyi yazdığınız söylenirdi. Fotoğrafı çekmiş, negatif filmin yanmamış olması, diyafram ve enstantaneyi doğru ayarlamış olduğuna dua ede ede gazeteye dönersin. 36’lık filmden bir kare kurtarsa iyi, ama bir makara filmi de bir kare için yakmış olmanın getirdiği acemilik payesi hala alnınızda yazıyor.
Haberi yazmayı denediniz. Buruşturup yüzünüze attılar. Hata nerede diye söyleyemeden acele yenisinin yazılmasını istediler. Zor yoldan öğrendiğinizi iyi öğreniyorsunuz böyle olunca. Kıymetli de oluyor.
Basın emekleyeni böyle oluyor.
Artık habere gidebiliyorsunuz. Basın toplantısına gidiyorsunuz. Soru sormak mı? Denktaş’a, Eroğlu’na... Aman Allah’ım... Gazeteden soruyu yazıp eline dahi verseler, içiniz titrer kan ter içinde kalırsınız.
Basın Emekleyeni dönemini bitirmiş, Basın Emekçisi dönemine giriş yapıyorsunuz artık. Sarı basın kartınızı İstiklal Madalyası gibi boynunuzda taşır, utanmasanız yatakta da takacaksınız. Ertesi gün gazetede imzanızla haber çıkacak diye uykunuz kaçacak, sabahı zor edeceksiniz. Hele manşete değer görülmüşse, havanızdan hiç geçilmeyecek.
Ama gece uyandırılacak, ne saat eve gideceğiniz belli olmayacak, aldığınız para yaptığınız işin yanında devenin kulağındaki kene kadar olduğunu bile bile devam edeceksiniz. Biraz cinsiyetçi gibi ama eskiden ‘gazetecinin karısı dul, parası da puldur’ diye bir de laf vardı.
Türkiye’deki tahsilimi yarım bırakıp, Basın Emekleyeni olmaya karar verdiğim uzun yıllar önce yaşlıca bir gazeteci abi bana şöyle demişti. ‘’Çocuk. Bu mesleğe adım atmakla çok iyi bir karar verdin. Çok itibar görecek, çok keyif alacaksın. Çok paralar kazanacaksın. Çok rahat edecek, çok mutlu olacaksın.. Ama ilk 45 yılı biraz zordur’’ demişti.
Şimdi daha iyi anlıyorum ki Basın Emekçiliği dönemini tarif ediyordu bu ilk 45 yılı anlatırken. Gerçi bu 45 yılın sonralarına doğru Basın Emektarı olarak anılıyorsunuz. Duayen falan diyorlar bazen saygıdan ama siz de biliyorsunuz ki Emektarlıktır kastettikleri.
Basın Emekleyeni, Basın Emekçiliği, Basın Emektarlığı dönemi bitince Basın Emeklisi dönemi geliyor diye düşünebilirsiniz.
Basın emekleyeni olup, sonra basın emekçisi olanlar, Basın Emektarı diye anılanlar, basından başka hayatları olmadığı için Basın Emeklisi olmaz.
Basın Emekleyeni, olup sonra Basın Emekçisi olanların, meslekte eskidikçe Basın Emektarı olanların 11 Temmuz Basın Günü’nü kutlarım.