Tüm dünyayı etkisi altına alan iklim değişikliği, gıdaya ulaşım konusunda da birçok sorunu beraberinde getiriyor. Bunun yanı sıra, dünya genelinde yaşanan gıda kaybı ve israfı, halkın temel gıdaya ulaşımına da zorlaştırıyor.
UNICEF tarafından yayımlanan “İklim Krizi Bir Çocuk Hakları Krizidir: Çocuklara Yönelik İklim Riski Endeksi” başlıklı rapora göre, yaklaşık 1 milyar çocuk risk altında bulunuyor ve gıdaların korunmasında zafiyet yaşanıyor.
“2023 Dünya Gıda Güvenliği ve Beslenme Durumu Raporu”nda ise, 2021’de 3,1 milyondan fazla insanın sağlıklı bir beslenme sürdüremediğine; 2022’de ise 783 milyon insanın açlıkla karşılaştığına dikkat çekiliyor. Bu bağlamda, ülkemizde de bu konuda gerekli adımların atılması büyük önem arz ediyor.
Birleşmiş Milletler tarafından ilk kez 2019’da resmîleştirilen Dünya Gıda Kaybı ve İsrafı Günü, bu yıl beşinci kez düzenleniyor.
Konuyla ilgili BAĞIMSIZ Gazete’ye konuşan Gıda Güvenliği ve Mikrobiyoloji Uzmanı Dr. Hüseyin Değirmenci hem perakende üretim yapan kuruluşlarda, hem de tüketicilerde birçok gıda kaybı ve israf yaşandığını söyledi.
Değirmenci, Kuzey Kıbrıs’ta bu sorunun önüne geçilebilmesi için hem gıda kayıpları, israfının önlenmesi, azaltılması ve yönetilmesi, hem de tüketim ve üretim bakımından sürdürülebilir gıda sistemlerine katkıda bulunan bir ülke olunması gerektiğini ifade etti.
Değirmenci, gıda kaybı ve israfın ülkeyi tehdit ettiğini vurguladı.
“‘Dünya Gıda Kaybı ve İsrafı Günü’nün 5’incisi düzenleniyor”
Dr. Hüseyin Değirmenci, gıda kayıpları ile israfının, açlık ve kötü beslenmeyle birlikte küresel sorunlar arasında ilk sırada yer aldığını belirterek “Gıda kayıpları ve israfı; çiftçiler, tüketiciler ve gıda değer zincirindeki diğer paydaşlar için yüksek düzeyde bir ekonomik zarara yol açmakta ve bu da bir ülkenin ekonomik kaybı ve çevre üzerinde olumsuz etkilere sebep olması anlamına gelmektedir” diye konuştu.
Değirmenci, 29 Eylül’ün “Dünya Gıda Kaybı ve İsrafı Günü” olarak Birleşmiş Milletler tarafından resmîleştirildiğini dile getirerek, ilk kez 2019’da Birleşmiş Milletler takvimine giren ve bu yıl 5’incisi düzenlenen bu önemli günün amacının gıda kaybını ve israfını azaltmak için hem bireyleri hem de kamu ve özel sektörü harekete geçirmek olduğunu ifade etti.
“Her birey elini taşın altına koymalı”
Gıda israfını önlemek amacıyla her bireyin elini taşın altına koyması gerektiğine vurgu yapan Değirmenci, güncel verilerin pek iç açıcı olmadığının altını çizdi.
Madagaskar’da ailelerin hayatta kalabilmek için böcekleri yemeye başladığına işaret eden Değirmenci, son 40 yıldır görülen en kötü kuraklık düzeyinin ülkenin güneyindeki tarım topluluklarında büyük yıkıma yol açtığını belirtti.
“Bir milyar çocuk aşırı risk altında”
Değirmenci, UNICEF tarafından yayımlanan “İklim Krizi Bir Çocuk Hakları Krizidir: Çocuklara Yönelik İklim Riski Endeksi” başlıklı raporuna göre, bir milyar çocuğun iklim krizine karşı “aşırı risk” altında olduğunu söyledi.
Değirmenci, “1 milyar çocuk su, sanitasyon, sağlık, eğitim gibi temel hizmetlere yeterli seviyede erişemiyor. 920 milyon çocuk su kıtlığına, 2 milyar çocuk hava kirliliğine maruz kalıyor. Açlık, gıda kaybı, gıda güvenliği ve iklim krizi gibi tüm problemlerin birbiriyle ilişkili olduğunu hatırlatmakta fayda var. Gezegene verdiğimiz tüm zararları hesaba katarak geleceği beslemek için gelişme yollarımızı yeniden düşünmemiz gerekiyor” dedi.
Türkiye ve KKTC’nin gıda kaybı ve israfı konusunda geliştirmesi gereken vizyon hakkında da konuşan Değirmenci, ülkede gıda kayıplarını ve israfını önleyerek, azaltarak ve yöneterek, hem tüketim hem üretim bakımından sürdürülebilir gıda sistemlerine katkıda bulunan bir ülke haline getirilmesi gerektiğini vurguladı.
“Nüfusla birlikte gıda üretimi de artırılmalı”
Artma eğiliminde olan dünya nüfusunun “2050 yılına kadar 9,8 milyara” yükselmesinin beklendiğine dikkat çeken Değirmenci, bu eğilime paralel olarak yükselen dünya nüfusunun gıda ihtiyacını karşılayabilmek için gıda üretiminin mevcut miktara göre yüzde 60 oranında artması gerektiğini kaydetti.
Bu durumun üretim kapasitesinin artırılması sürecinde doğal kaynaklar üzerindeki baskının çoğalacağını gösterdiğini dile getiren Değirmenci, aynı zamanda bu durumla çevre dostu üretimin artması, yeni uygulama teknikleriyle etkin ve verimli üretimin geliştirilmesi gerekliliğinin de ortaya çıktığını ifade etti.
Değirmenci, bu nedenle gıda kayıpları ve israfının azaltılmasının gelecekte gıda güvenliğini ve beslenmeyi desteklemek için önemli bir adım olacağını söyledi.
Uluslararası kuruluşlar, uluslar, özel sektör ve sivil toplumun küresel düzeyde sürdürülebilir bir gıda sistemini oluşturmak için çözümler belirlemekte olduğunu belirten Değirmenci, bu çözümlerin uygulanması için çalıştığını kaydetti.
Değirmenci, 2016 yılında, sürdürülebilir gıda sistemleri ve sağlıklı beslenmenin sağlanması için önerilen eylemleri içeren İkinci Uluslararası Beslenme Konferansı’nın (ICN2) uygulama çerçevesi altında Birleşmiş Milletler On Yıllık Beslenme Eylemi ilan edildiğini bildirdi.
“Hem gıda kaybı hem de gıda israfı söz konusu”
Gıda kaybının üretimden perakendeye kadar, tedarik zincirinin çeşitli aşamalarında ortaya çıkan yenilebilir gıda miktarındaki azalma olarak tanımlandığını belirten Değirmenci, gıda israfının ise market, restoran, kafe, otel gibi perakende alanında ve hane halkı düzeyinde hâlâ sosyal, ekonomik ve besinsel değeri varken güvenilir gıdanın çöpe atılması olduğunu açıkladı.
Derğirmenci, “Örnek üzerinden anlatmak gerekirse, hasat aşamasında bazı gıdaların ezilmesi ve bu nedenle daha satılmadan çöpe atılması ‘gıda kaybı’ iken, meyvelerin taze olanlarından birkaçının yalnızca şekli bozuk olduğu için satılamaması ‘gıda israfı’ örneği olarak verilebilir. Seçtiğimiz gıdalar ve gıdaları nasıl ürettiğimiz, pişirdiğimiz ve depoladığımız, bizi gıda sisteminin işleyişinin ayrılmaz ve aktif bir parçası haline getiriyor” şeklinde konuştu.
“Perakende aşamasında gıda israfı yaşanıyor”
Değirmenci, perakende aşamasında gözlemlenen gıda israfı örneklerini şu şekilde açıkladı:
“• Catering, kafeteryalar ve restoranlar gibi toplu tüketim yerlerinde üretim planlamasının yapılmaması
• Yetersiz stok yönetimi: Olumsuz hijyen koşulları, personelin eğitimsiz olması, alternatifli porsiyonların olmaması ve açık büfe uygulamaları
• Tüketiciye sorulmadan sunulan ikramlar
• Tüketicilerin, taze meyve ve sebzeleri seçerken dokunarak zarar vermesi
• Tavsiye Edilen Tüketim Tarihi (TETT) yaklaşan ürünlerin satılamaması.”
Tüketici seviyesindeki gıda israfının diğer sebepleri
Değirmenci, ihtiyaç fazlasının alınmasına yol açan plansız alışverişlerin de tüketici seviyesindeki gıda israfının diğer sebeplerinden birisi olduğunu söyledi.
Tavsiye Edilen Tüketim Tarihi (TETT) ile Son Tüketim Tarihi (STT) arasındaki farkın bilinmemesi sebebiyle ürünlerin çöpe atılmasının da aynı sorunun bir parçası olduğunu belirten Değirmenci, tüketici seviyesindeki gıda israfının diğer sebeplerini ise şu şekilde sıraladı:
“• Evde uygun olmayan muhafaza koşulları ve zayıf stok yönetimi
• Gereğinden fazla hazırlanan yemeklerin yenilememesi
• Yanlış hazırlama teknikleri sebebiyle gıdanın kalite ve miktarında oluşan kayıplar görülmesi
• Artan yiyeceklerin değerlendirilmemesi
• Tüketicilerin doğru gıda tüketim planı yapmaması ve tüketebileceği kadar gıdayı tedarik etmemesi.”