Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Özel Kalem Müdürü’nün adının merkezinde olduğu skandalını; bir Özel Kalem Müdürü’nün birkaç puro ve birkaç şişe de viski ile değerlendirmek hem son derece naif, hem de son derece yanlış olur.
Konuyu sadece Çalışma Bakanlığı çerçevesinde değerlendirmek de saflıktan ötesi bir durumu temsil eder bana göre.
Devletin oldukça hatırı sayılan bölümleri bu sistem ile yönetilmektedir diye konuşsam kimse itiraz etmez hatta;“Aslında doğru söylüyor” diye beni tasdikler.
Oğuz Köse, “İşin halloldu şişeyi gönder” diye telefon mesajlarını yakalatmasa ve devam eden işleri nedeniyle ‘müşterileri’ ile ters düşmese, bu konu hiç bilinmeyecek, konu da edilmeyecekti.
Peki diğer bazı bakanlıklarda bu tür mesajlarla acemilik yapmayan usta rüşvetçiler?
İnsanların günlük akçeli ihtiyaçları ile ilgili hizmet verenlerin bazıları mesela.
Gelin İçişleri Bakanlığı’nı ele alalım. İçişleri Bakanlığı öyle bir bakanlık ki, doğarsınız kaydolursunuz, ölürsünüz kaydınız oradan düşer. Ama arada yaptığınız her şey İçişleri Bakanlığı ile alakalı. Yurttaş olunacak orası, tapu alınacak orası, arazi kiralanacak orası, bir şeyin ruhsatı alınacak orası, izin alınacak orası. İkamet ve oturum izinleri de orası.
Minik bir ön izin için böyle bir skandal yaşanıyorsa, İçişleri tarafında neler dönüyor hiç düşündünüz mü? Ben düşünüyorum,soruyorum veöğreniyorum. İşini düzgün yapan idealist memurları tenzih ederim.
Satılık yurttaşlıklar, kolaylık vergisi ile hızlanan işler, iş takipçilerinin verdiği hediyeler. Bilinmiyor mu? Normalleşti mi? O da evet.
Hatırlayın, yurttaşlık ile ilgili ses kayıtları çıkmış, sonra öyle değil ve böyle denmiş, kaydı yayınlayan gazeteciler, özel hayatın gizliliği nedeniyle yargılanmıştı.
Kaydı yapan ya da buna neden olanlara ise hiçbir şey olmamıştı.
Çürümüşlük başka yerlere de sıçramadı mı? Eğitim…‘Diploma Skandalı’mıza bu sütundan Diplomagate adını vermiştik. Arkasına Eğitim Bakanlığı mühür vurmazsa diplomaların geçersiz olduğu ifade edilirken, Eğitim Bakanlığı onayladığı sahte diplomalar için bir özür bile dilemedi. Sorumluluk başkalarına atılıp dalgaya bakılmaya devam edilmedi mi? Okul kantinleri rezaletlerine girmiyorum bile… Aslında girilmeli ama bugünkü iş değil.
İhaleler… Bu ülkede son 7-8 yıldır şaibesiz kavgasız gürültüsüz ve soru işareti içermeyen ihaleler tek tüktür. Ekseriyeti adrese teslim, kılıfına uydurma ekartelerle dolu ve istenilen kazanmayınca sudan sebeplerle iptal edilen ihalelerdir.
Kimse denetlemiyor mu? Kimse nereden buldunuz sorusunu sormuyor mu? Hayatı boyunca maaşla çalışan kişilerin 100’ü aşkın apartman dairesinin sahibi olması kimseyi rahatsız etmiyor mu mesela.
Hade Kudret Hoca bunlara da bak! Siyaseti bırakıp ‘yolsuzluk aktivisti’ oldun ya, onun kıymatlısı, bunun bilmem nesine takılıp kalmadan, mal bildirimi ile var olanın birbirini tutmadığı onlarca vakaya baksana.
Oğuz Köse’nin yüz binlerce TL’lik Küba Purosu değil, tek bir paket sigara bile kabul etmesi suçtur ve eğer delillerle sabitse cezası da çekmelidir. Ama diğer taraftan yaşam biçimleri, elde ettikleri, devletin onlara ödediği maaşla mümkün olmayan o kadar insan var ki, onlara da tek tek bakmak lazım değil mi? Yoksa rüşveti verenin şikayetçi olmadığı, verdiği rüşvet karşılığında aldığı hizmetten memnun olduğu sürece sıkıntı yok mu?
Kim bakacak? Yolsuzlukla mücadele için maaş alan ama yolsuzlukla yargılananlar ya da kimsenin hiçbir şeyini emanet etmeye cesaret edemedikleri mi?
Çürüme böyle bir şey galiba.