Kıbrıs Türk Devleti ifadesini, herkes gibi ilk Annan Planı esnasında görmüştüm. Kimisi adına eyalet demiş, kimisi kurucu devlet demişti. Ama isim Kıbrıs Türk Devleti idi. Ecnebice terennüm edişiyle: Turkish Cypriot State.
O dönemdeki adıyla İslam Konferansı Örgütü’ne gözlemci üye sıfatıyla kabulümüz sırasında yeniden Kıbrıs Türk Devleti adı kullanılmış, uluslararası alanda ilk kez bu şekilde bir tabela önünde siyasilerimiz konuşma yapmıştı.
Öldürseniz kim olduğunu hatırlamadığım bir gazeteci, 2006 ya da 2007 yılında bir resepsiyonda o dönem Başbakan olan Recep Tayyip Erdoğan’a yaklaşmış, “Efendim şu Kıbrıs sorunu ne olacak?” demiş, aldığı yanıtın da “Kıbrıs Türk Devleti’ne alışın” şeklinde olduğunu uzun uzun anlatmıştı.
O dönemde bir dünya yorum yapılmıştı. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin isminin değiştirilmek suretiyle aleyhindeki Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararlarının da artık hükümsüz kalacağı şeklinde bol miktarda mütalaa yapılırken, bunu zikredenlerin dahi Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne karşı ihanet suçu işlediğini de söyleyenler vardı. Halbuki dışişleri bakanlarımız bir bir o tabela önünde konuşmalar yaptığına gör ihanet de sayılmazdı hani.
Bir süredir Kıbrıs Türk Devleti ifadesi kullanılmıyordu. Gündeme gelmiyordu. Serdar Denktaş bilmem kaçıncı kez Genel Başkan seçildiği DP Kurultaylarının birinde, “Referanduma gider, gerekirse KKTC’nin adını dahi değiştiririz” demişti ve orada kalmıştı. Elbette Denktaş bir şeyler düşünüyordu ama onu da babasının kurduğu cumhuriyeti yıkmak istemekle suçlayanalar oldu.
Türkiye Büyük Millet Meclisi’ndeki Temmuz Tezkeresi (artık öyle adlandıracağımı belirtmiştim) çıktı çıkalı herkes; ‘federasyon out, iki devletli çözüm in’ kısmına takıldı ancak tezkerede ‘Kıbrıs Türk Devleti’ İfadesi kullanılmış. Akabinde TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş, kullandığı Kıbrıs Türk Devleti ifadesi için dil sürçmesi diyenlere inat, “Hayır dilim sürçmedi, bilerek ve isteyerek Kıbrıs Türk Devleti diyorum” anlamına gelen bir açıklama yaptı.
Sanırım bu yeni olmayan ama, yenile çok kullanılmaya başlanan ‘Kıbrıs Türk Devleti’ ifadesinin esbabı mucibesi nedir sorusu kanımca son derece meşru.
İşimiz bu ya, birkaç telefon ettik sağa sola.
Aradıklarımın bazıları öğle uykusundaydı, diğerlerinin ise tahminimce, “Rasıh’ın beni bu saatte aramasının kimseye bir hayrı dokunmaz. Görmezden gelmek en iyisi” dediklerinden eminim.
Ama telefonumu açıp neden bugünlerde Kıbrıs Türk Devleti ifadesini daha çok duyuyoruz sorusuna kendi yorumları ile yanıt verdiler.
Dinlediğim yorumlardan oluşturduğum görüş aşağıdaki gibidir:
Türkiye, uluslararası toplum içerisinde var olan ve aynı toplum içerisinde önemli bir oyuncu konumunu her daim koruyan bir ülkedir. Uluslararası siyasete yön verirken, uluslararası hukuk ve siyasetin dışında kalmıyor ve kalmamalı.
Türkiye’nin belki de en fazla zor durumda kaldığı konuların başında Kıbrıs konusu oluyor. Bu nedenle Kıbrıs Türk Devleti ifadesi Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ifadesinden çok daha fazla uluslararası hukuk içinde yer alan bir tanımlamadır. Annan Planı sürecinde BM tarafından ortaya konan ve Kıbrıslı Türkler tarafından kabul gören bir referandumla tescil ettiği bir isimdir. Eğer bir yerlerde Kıbrıs ile ilgili pişirilen bir aş varsa bunun açılarından birinin muhakkak Türkiye olacağı gerçeğinden hareketle, Türkiye’nin ısrarla Kıbrıs Türk Devleti diyor olması, bir aşın ağır ağır piştiğini işareti olarak da algılanması muhtemeldir. İki devletli çözüm derken, devletlerden birinin Kıbrıs Türk Devleti’nin olmasının öngörüldüğünü de düşünürsek, yoruma göre değişebilecek bir çözüm modeli ile karşımıza çıkılacağını öngörmek yanlış olmaz. Oradan bakınca tek, buradan bakınca da iki devlet gibi görünecek farklı bir modelin bir bacağı olacak bu Kıbrıs Türk Devleti sanki bize alıştırılıyor.
Bu Kıbrıs Türk Devleti neyin nesi kimin fesi sormaya devam edeceğiz.