Bana çemberini göster…

Sabahları Gönyeli Çemberi işkencesi her geçen daha kötüye gidiyor. Gönyeli’de oturan birisinin Lefkoşa’ya ulaşması süresi sabah saatlerinde bir saati aşıyor. Trafik bu... Olur.

Dünyanın her yerindeki şehirlerde belli saatlerde belli noktalarda trafik sıkışması yaşanır. Bir saat de olur iki saat de... Şikayetim bu değil.

İlk şikayetim bu konuda kimsenin kılını kıpırdatmaması.

Geçenlerde bir gün oraya trafik polisi koydular. Trafik su gibi akıp gitti. Sonra yine vazgeçtiler. Çile devam etti ve ediyor. Polis vergi tahsilatçısı gibi seyrüsefer, yani yol vergisi, denetimi yapıyor, hız tespit kameralarına rağmen radarla 65 kilometre yerine 75 kilometre saatte giden sürücü peşinde konuşuyor. Halbuki ülkenin en önemli ve en  sinir bozucu kavşağı olan Gönyeli Çemberi’nde sabah bir buçuk saatliğine, bir ya da iki polis dikilse muhteşem olacak.    

Yanlış hatırlamıyorsam, ağır yük taşıyan araçların sabah saatlerinde oralarda olmaması gerekir. Ama durum öyle mi? Zannedersiniz Antwerp Limanı’na TIR taşıyan bir gemi yanaşmış, bütün TIR’lar sırayla inmiş, Avrupa’nın belli bölgelerine dağılmak üzere aynı anda yola çıkmışlar. Beton mikserleri, TIR’lar, sağa sola çakıl taşı savuran damperli kamyonlar… Ne ararsanız var. Hele hele Güzelyurt Belediyesi’nin Güngör Çöplüğü’ne atık koymak için yola çıktığını tahmin ettiğim bir çöp TIR’ının Gönyeli Çemberi’ne girerken, Güzelyurt halkının çöp suyu ile asfaltı nemlendirmesi ve kokusuyla kutsamasına diyecek yok. Halbuki çok değil 45 dakika sonra yola çıksalar, trafiğe de girmeyecekler, küçük binek arabaları da sıkıştırıp ezme tehlikesi yaşamayacakları gibi, o kaosa da katkıda bulunmayacaklar. Tabii kural olsa, polis olsa, denetleyen olsa bunları konuşmayacağız.

Bir diğer şikayetim ise, biz sürücülerin hak yemek, öne geçmek, açıkgözlülük yapma becerisi. Sıraya girip sırasını bekleyen sürücülerin artık enayi sayıldığı bir ülkede yaşıyoruz. Soldaki kaçış yolundan Girne’ye gidecekmiş gibi yapıp, sonra da son saniyede, sırada bekleyen yüz arabanın önüne geçip çembere girmek isteyen açıkgözler, insanı sinirden çatlatacak hale getiriyor. Hele bu manevra ve çeviklik gerektiren hareketi, bir üniversitenin körüklü otobüsü yapınca artık şapka çıkarmak durumunda kalıyorsunuz. Halbuki bir keresinde tanık olmuştum, bu gibi bir açıkgözü, bir polis memuru yaptığı bu saygısızlık ve kuralsızlık nedeniyle, “Girne yoluna girdin ha, git bakalım Boğaz’a kadar” diyerek ta Boğaz’a göndermişti. Trafiği tıkamayacağımı bilsem, inip Polis’i öpecektim o gün.

Gönyeli’den geliyorsunuz mesela, Güzelyurt yolundan gelen kuyruğa bir şekilde girmek zorundasınız. Hak yemekten falan bahsetmiyorum. Gönyeli yolu hizasından kuyruğa gireceksiniz. Birisinin size yol vermesi lazım.  Asla.

Bir eliyle direksiyonu, diğer eliyle telefonunda Facebook’a bakan, ya da araba adım adım hareket ederken makyajını yapan kadın sürücü bile bu durumda, çok dikkatli bir sürücü taklidi yapıyor. Yol istemek için bütün şirinliğinizi takındığınız ve yalvaran el işaretlerine maruz kalmamak ve göz göze gelmemek için dik dik önüne bakar.

Aslında, Gönyeli Çemberi dediğiniz yeri, ‘Küçük KKTC’ olarak da tarif etmek mümkün. Ya da daha doğru bir ifadeyle KKTC’nin maketi.

Kuralsızlık, saygısızlık ve vurdumduymazlık yuvası.  Hak yemenin akıllılık, sıra beklemenin aptallık olduğu ve bu durumdan da kimsenin kendini sorumlu tutmadığı yer. Ne diyeyim bana çemberini göster, sana kim olduğunu söyleyeyim.