AB’nin Mekansal Deniz Planlama çalışmaları marifetiyle Kıbrıs Türk halkının Kıbrıs çevresinde, Türkiye’nin ise Ege ve Doğu Akdeniz’de doğuştan var olan temel hak ve çıkarlarını yok saymaması gerekiyor.

Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Soyalp Tamçelik, AB'nin Mekansal Deniz Planlama çalışmalarının amacını ve kullanılan haritalara gelen tepkileri AA Analiz için kaleme aldı.

Avrupa Birliği'nin (AB) Mekansal Deniz Planlama (MDP) çalışmaları, üye ülkelerin kıyılarında ve etkileşim alanlarında sektörel faaliyet ve planlarını kapsayan, ekonomik ve sosyal konuları bütünleşik bir şekilde ele alan, kullanma ve koruma dengesini sağlayacak biçimde mekansal strateji, hedef ve eylem önerilerini içeren ve bununla ilgili rapor, plan ve pafta hazırlanan planlardır.[1]

AB, MEKANSAL DENİZ PLANLAMA ÇALIŞMALARIYLA NE HEDEFLİYOR?

Söz konusu çalışmalar, AB’nin üye ülkelerinin kıyı, deniz ve etkileşim alanlarına yönelik yapılan bütünleşik ve mekansal planlamalarla ilgilidir. AB'nin strateji planlarına uygun olarak hazırlanan haritalar ise stratejik planlamaların bir parçası olarak önemlidir. MDP çalışmaları, AB üyelerinin yerel beklentilerini yönlendiren, uluslararası yükümlülüklerini karşılayan, denetimle koruma tedbirlerini tespit eden, yetki alanlarını tanzim eden, kıyı alanlarındaki yatırımları belirleyen, kıyı kullanıcıları arasında anlaşmazlıkları gideren ve çevre sağlığıyla ekonomik gelişimi dengeleyen çalışmalardır.

Bir başka ifadeyle mekansal deniz alanları; biyoçeşitlilik barındıran, zengin ve doğal kaynakları bulunduran, insanlar için önemli ekonomik avantajları sağlayan alanlardır. Ülkelerin ekonomik ve kültürel temas alanları olan bu alanlar günümüzde doğalgaz yatakları, rekreasyon, turizm, balıkçılık, deniz ulaşımı ve ticareti, enerji, deniz canlılarında çeşitlilik gibi faaliyetlerin tamamını kapsıyor.

AB Komisyonu, MDP çalışmalarıyla denizlerin ve okyanusların kullanımını tutarlı bir şekilde yönetmeyi ve insan faaliyetlerinin verimli, güvenli ve sürdürülebilir bir şekilde gerçekleşmesini sağlamayı amaçlıyor. Komisyon, 2014'de deniz alanlarından kaynaklı ekonomilerin sürdürülebilir olmasını sağlamak için MDP yönergesini kabul ettiğini açıkladı. Komisyon bu yönergeyle, denizlere ve okyanusa kıyısı olan 22 üye devletin ulusal plan hazırlamasını zorunlu kıldı. Böylece Avrupa denizlerinde balıkçılık, su ürünleri yetiştiriciliği, nakliye, yenilenebilir enerji, doğa koruma ve diğer kullanım alanları için hazırlık yapılmaya başlandı. Kısacası MDP, denizlerde yetki çatışmalarını azaltmak, yatırımları teşvik etmek, yenilenebilir enerjiyi geliştirmek, nakliye yolları tahsis etmek, boru hatlarını ve denizaltı kablolarını döşemek gibi çalışmaları sürdürüyor. [2]

Ancak AB Komisyonu'nun MDP ile ilgili çalışmalar yaparken Yunanistan’ın ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'nin (GKRY) savunageldiği haritaları kullandığı görüldü.

TÜRKİYE VE KKTC NEDEN TEPKİ GÖSTERDİ?

AB Komisyonu yayımlanan haritalarda Rum-Yunan görüşlerine göre hareket etti. Bu bağlamda AB'nin, Türkiye’nin ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin (KKTC) haklarını gözetmediği tespit edildi. Bu sebeple, yayımlanan rapor ve haritalar Türkiye ve KKTC’nin yetkili organlarınca tepkiyle karşılandı.

Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı, konuyla ilgili 16 Kasım’da yaptığı açıklamada Türkiye ve Yunanistan arasında deniz yetki alanlarında uyuşmazlık olduğunu ve bu hususta AB’nin görüş beyan etme yetkisine sahip bulunmadığını belirtti. [3] Yani Türkiye deniz yetki alanları konusunda GKRY’nin ve Yunanistan’ın tek yanlı girişimlerini kabul etmiyor.

AB Komisyonu'nun resmi organlarından Yunanistan’ın kendi karasularında mekansal deniz planlamalarını henüz onaylamadığı, ancak GKRY’nin onayladığı anlaşılıyor. Öyle ki GKRY, hazırladığı haritalarda Kıbrıs'ın kuzeyinde yer alan ve KKTC’nin egemenliğinde bulunan kara sularını kendi egemenlik sahasıymış gibi gösterdi. Bu sebeple, Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı Yunanistan’ın ve GKRY’nin gerek Ege gerekse Doğu Akdeniz’le ilgili yayımladığı MDP haritalarının yok hükmünde sayıldığını ve bunlardan fiilen ve hukuken bir sonuç elde edilemeyeceğini bildirdi. GKRY ve Yunanistan’ın MDP’yle ilgili yayımladığı haritaların Türkiye’nin daha önceleri tepki gösterdiği Sevilla Haritasına benzerliği ise açıktır.

KKTC Dışişleri Bakanlığının da bu duruma tepki gösterdiği görüldü. Bakanlık, Kıbrıs Türk halkını ilgilendiren ve KKTC’nin yetkisinde olan konularda AB’nin görüş beyan etmesinin doğru olmadığını belirtti. Ayrıca Bakanlık, Kıbrıs’la ilgili düzenlenen haritaların GKRY tarafından hazırlandığına ve "Ulusal Deniz Mekansal Planı" ile birebir örtüştüğüne dikkat çekti. [4]

Halbuki 1960 rejimine kurucu ortak olan, şimdilerdeyse eşit egemen statüde bulunan Kıbrıs Türk halkının, Kıbrıs'ın kara sularında ve deniz yetki alanlarında eşit söz sahibi olduğu ve bu hakkın varoluşsal bir duruma karşılık geldiği açıktır. Bu sebeple, GKRY’nin Kıbrıs'ın tek meşru sahibiymiş gibi davranması kabul edilemeyeceği gibi AB’nin bu konudaki tavrını hukuk dışı olarak değerlendirmek mümkündür.

AB’nin MDP çalışmalarıyla Kıbrıs Türk halkının egemen eşitliğini ve eşit uluslararası statüsünü dikkate almadığı, Kıbrıs ve çevresindeki haklarını ve çıkarlarını hiçe saydığı bir ortamda Doğu Akdeniz’de çatışmayı körükleyeceği ve bölgede yetki ve güç paylaşımı konusunda adil çözümlemelere gidemeyeceği anlaşılıyor.

AB’nin, Doğu Akdeniz’de ve Kıbrıs’ta bu türden faaliyetlere devam etmesinin taraflar arasında gerginliği artıracağı ve egemen iki devlet arasında diyalog ve işbirliğini tesis etme çabalarını baltalayacağı açıktır.

Sonuç olarak, AB’nin MDP çalışmaları marifetiyle Kıbrıs Türk halkının Kıbrıs çevresinde, Türkiye’nin ise Ege ve Doğu Akdeniz’de doğuştan var olan temel hak ve çıkarlarını yok saymaması gerekiyor.

Editör: Rahmican Çalışkan